29 Mart 2012 Perşembe

Geçmiş Doğum Günü Yazısı...

 3 gün önce benim doomgünümdü...
Üşendim yazmaya, bugüne kısmet oldu...
Bence doğum günü kişiden çok annesine özel bir gündür. Evet tüm sevdiklerin yanında olsun ama annen olsun asıl yaa! Ben böyle düşünüyorum. Seni doğuran O'dur... Senin doğduğun gün kutlanıyorsa aslında annenin seni doğurduğu gün anılıyordur esasen. Annemsiz 4. doğumgünümü kutladım. Yanımda yokken yani (Allah yokluğunu göstermesin...)Telefonda konuştuk ama yanımda olmasını çok istedim. Saat 12'yi geçince "annem" diye ağladım...
Hüshüs'e dedim ki; "İlerde bana doomgünü hediyesi olarak bir günlük Antalya gidiş-dönüş uçak bileti al, annemin yanında olayım..." dedim. O da tabi bencillik edip "Ben nolcam? Doğum gününü bensiz mi kutlıcan?" dedi :)
Ablam doğum günümü erken kutladı, bahsetmiştim eski yazımda. Tüm gün Kuğzu'm (Sibel) ile okulda takıldık. O habire msjlaştı (adeti değildir) Ben de onu kıllandırmak için "telefonunu karıştırabilir miyim?" dedim, atladı hemen "msjlara bakma, özel..." falan dedi :)
Okuldan çıkınca takıldım peşine, nereye gitse peşinden gittim (sonradan öğrendiğime göre onun beni oyalaması gerekiyordu, ama garibim pek beceremedi ben ona yardımcı oldum)
Normalde hep çağırırım bu sefer eve çağırmadım, "size geliyim mi?" dedi ve emin oldum Burcc'la bir olaylara el atmışlar bu hatunlar :) Evin önünde Sibel tutturdu "Ben bir eve gidiyim geliyim" diye. Bende yine gıcıklık ettim.
Sibel-- Ben eve gidiyim ıslandım (biraz yağmur yedik de), üstümü değiştiriyim.
Ben-- Bizim evde eşofman yok mu? Benimkilerden veririm.
Sibel-- Yok ben rahat edemem.
Ben-- Valla yeni yıkanmışlardan vercem, rahatsız olcak bişey yok!
Sibel-- Saçımı falan da toplıcam hem...
Ben-- Bizim evde toka olmadığını mı sanıyorsun? Peh, kurutursun da
Sibel-- (Ehhh! ben gidicem modunda gitti)
Burcc yavrum altın günü kıvamında sofrayı donatmış, birazına ben yardım ettim.Sonra pasta ve tipik iyi ki doğdun resitali. Şaşırdığım sadece iki şey vardı.
1. Konfeti;


Yollarıma gül döktüler :)
2. Patates Salatası :D


Hediyelerimi de gösteriyim;

Burcc'un


Tiril tiril yazlık gömleğim...

Kuğzu'm un


Takı düzenleyici mor,maskeli kadın :)
(Arkadaki çerçevede de Burcc'un iki sene önce doğum günü hediyesi verdiği çerçeve; içinde Hüshüs'le ben)
Kısa sürede yarılanan pastanın geriye kalanı;


Zatialileri Sevil'den; güzel, taze, can!


Yaş 22 oldu bilader !


Bütün sofra kanatlarımın altında :) Sigara böreği, ucundan azıcık mercimek köftesi, yeşillikler, çay, pasta...



Burcc' un doğum günü tarihimi yanlış yazmının dışında beni ne kadar tanıdığını bir kez daha kanıtlayan mektubu...

:)

25 Mart 2012 Pazar

Bahar...




Geçen bir haftadır depresyondaydım... Ben vikipedi dayının yalancısıyım. Zira kendisi diyor ki:

  " Kişinin sosyal işlevlerini ve günlük yaşama dair etkinliklerini rahatsız edecek, bozacak dereceye ulaşmış üzüntü, melankoli veya keder durumudur.Depresif kişi kendisini yorgun, üzgün, tembel, sinirli, motivasyonsuz ve apatik hissedebilir. Hayattan zevk kaybı, ilgi azalması, konsantrasyon bozukluğu, dikkatte azalma ve buna bağlı unutkanlık, karasızlık, değersizlik hissi, suçluluk hissetme, intihar düşünceleri, karamsarlık gibi bilişsel belirtilerin yanında uykuda artış yada azalma -ki bu durum daha çok uykuya dalmakta güçlük ve her zamanki uyanma saatinden 1-2 saat erken uyanma ile kendini gösterir- iştahta azalma yada artış, enerji azlığı, yorgunluk...vs olarak kendini gösterir.  "


Acaba bahar geldi, bahar tembelliği mi dediydim ama ben vikipedi dayıma güvenirim, depresyon diosa öyledir...
Geç yatmalar, pc yi ve neti sadece kore dizilerine açmam, ders çalışmama, okula gitmeme, mümkün olduğunca yataktan kalkmama, iştah azalması, can sıkıntısı vs. hepsini yaşadım bir haftada... İçim sıkkın , içim boş. Bir sebebi yok; üzgün falan değilim ama olur öyle arada....


Başta bu (personel taste) olmak üzere bir sürü kore dizisi izledim. Zaten hepsi 15 yada 25 bölümlük çıtır-çerez kıvamında eğlencelik, romantik, başı sondan belli diziler. Çamur atmaya gerek yok, oturup mal gibi izlemeyi biliyorum bütün gün... Neyyss'se!

Uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yapıyorum ve elimde yarım yarım 4 kitap okuyorum. Genelde biri bitmeden ötekine geçmeyen bir insanım ama bir haftadır mala bağladığımı söylemiştim...
W. Shakespeare-Macbeth
Cengiz Aytmatov-Gün Olur Asra Bedel
Şebnem Aybar-Bayılmışım...Kendime Geldiğimde 40 yaşındaydım.
Elizabeth Hoyt-Günahkar Aşık


Dün bana tam manasıyla bahar geldi. Burcc'un anlatımı benim için de geçerli zaten.



Ayaklarımdaki kelebeklerin bile dayanamayıp uçası geldi...


Nevaleler, kilimler ve Burcc'un fırlatıp attığı pabuçları :)


Gözlük sezonuna siftah yaptım. Birkaç gündür "kırk yılın başında güneş görüyorum nie saklanıyım, gözüm, gönlüm açılsın diyordum."


Burcc'un son anda aldığı ve benimde sevinerek ortak olduğum tart. Tadı cidden güzel, pudra şekeri eksik bir tek.


Böyle de uzanıp okudum kitap. Belimiz soğuk çekti ama yalan yok.


Güneş bana arsızca göz kırptı dün...


Uzun zamandır içmesem de bir kez daha hatırladım ki; Kola Candır! Ve tabi burnum akıyordu.


Ankara'nın neyi meşhurdur deseler yiyecek anlamında aklıma gelen ilk ve tek şey; Beypazarı Kurusudur. Halk ekmeğinki benim favorim.


Geçen tek tük uçaklara da baktım arada...


Bu arada çağla çıkmış :( Üzülüyorum çünkü artık eskisi kadar yiyemiyorum.


Diş hassasiyeti olanlar bu hareketi bilir. Dişler resmen dökülecekmiş gibi hissedince biraz biraz parmağını bastırınca yada ısırınca diş biraz daha erken normale dönüyor yada bir şeyler ısıracak hale gelebiliyor. Ben erik, çağla, limon, nar ekşisi, nar gibi canım güzellerle artık arama mesafe koydum :(


Ben bu adama gidicem ya diş yaptırmaya, ancak o çare bulabilir bana. Emel Acar'ın programını sabah izledik de valla sırf diş yaptırmak için katılmayı düşünüyorum. Hemde beleşe bu adam dişlerini pür-i pak, sapasağlam yapıyor ya çok kıskanıyorum.

Eve gelince de bahar temizliği yaptım, odamın şeklini değiştirdim, tamamen odamı kaldırıp temizledim, çarşaf, yorgan değiştirdim, odamdaki kilim-halı işlevlileri yıkadım ve son olarak da kırklandım resmen. Yani bana bahar tam anlamıyla geldi.

O zaman gelsin bakalım; 

  
Can Dündar





Candan Erçetin





Good Bye!

17 Mart 2012 Cumartesi

Dark Shadows Trailer 2012

 Hüshüssss ! Bu filme beraber gidelim , unutturma, kesin sinemada izleyelim. Biliyorum Johnny Deep 'i bir ara kıskanıyordun, ama artık yaşlanmış bak, hem bu filmde yakışıklı durmuyor ki bile ... [ayağım havada-beyaz yalan :) ]
Mesain olsa da nöbetin yazılsa da buluşup bir şehirde gidelim bu filme ;)
Şimdiden sabırsızlandım yaww....





Bugün ..

Boğazım daha da fenalaştı, kuru, kaşındırıyor ve kısa kısa öksürüyorum. Acıyor artık :(
Alerjim sadece kokudan değil, derimde kaşınınca kabarıyor 3-4 aydır. Her sene belli dönemler olur da, bu sene aralıksız, durmadan kaşınıyor ve kabarıyorum.... Bizim ailenin kadınlarında "gıdık" genetiktir :( Evet Nadya'da olmayabilir ama dün doğum günü olan Bet ' te (zayıf ve yaşı küçük olmasına karşın) , Musti'de (erkek ve yaşı küçük olmasına rağmen) ve bende var. İşte en çok gıdığım kaşınıp kabarıyor alerjiden. Zaten şiş, şiştikçe şişiyor böylece :(
Burnum silmekten sanırım yara oldu :(
KAR hani mart 10unda bitiyordu, bugün yine ıkınıp sıkınıp çıkardı azıcık :(
Nevruz geliyor hava hala buzzzz :( Ve laptopun masaüstüde olan araçlardan hava durumu kısmı (nassı bi cümle oldu yaa ) alay eder gibi gündüz -1, -2 olmasına karşın "ILIK" yazıyor !!! Bak bak bak ! terbiyesize bak !
Onun dışında iyiyim, süperim bomba gibiyim ....

 İlk önce Ankara'nın spor aşkından bahsetmek istiyorum. O emeklilerin, yaşlıların, ev hanımlarının vs. sabahın köründe ben zorunlu derse gitmeye üşenirken bilmem kaçıncı turda yürümeleri yada koşmaları beni her seferinde utandırıyor... Kar yağarken de bu böyleydi, yağmurluyken de böyleydi, soğukken de böyleydi, açık havalar da daha da böyle . Kurtuluş parkında yürüyüş yapan bir insan topluluğuna hep rastlıyorsunuz ; yerler buzken yoklardı bir tek, feci kaygandı yürüyüş yolu !
Bugün de ben, body,kazak,ceket,mont,atkı,eldiven vs koruyucularıyla sarılı yuvarlanırken, onları koşarken görmek bende saygı ve takdir duygularını uyandırdı, arkalarından çektim.


En karlı günde bile, yollar buz tutmamışken bile yürüyüş yapana rastlıyorsunuz. 


Bir yerden dönüşte, memurlar öğle molasında, yaşlılar her zaman, üniversite öğrencileri falan her daim birileri olur hava biraz ısınsın da.... Bir de masa tenisi var. Yine güzel günlerin dostudur kendisi. Bir amca var raket ve file kiralıyor. 10 masanın 10uda dolu olur hep....
Havalar ısınsın da Burcc 'un yine bi ifadesini alayım :)  (hep yendim de söylemesi ayıptır)

Bu güzel olaydan sonra "über sert" hatta "ivana sert" bir olaya geliyorum.


Köpekler candır... Arkadaştır, çocuğunuz gibi olurlar, çok şekerdirler, yoldaş olurlar falan filan. Ben de çok severim. Ancak özellikle bizim mahallede her gün yeni yeni ve iğrenç köpek pislikleriyle karşılaşmaktan artık kusucam yaa ! Köpek gezdireyim derken İTLEŞEN HAYVANOĞLU HAYVANLAR ! biz sizin bu pisliğinizi görüp her gün katlanmak zorunda mıyız yaaa ? Yanında poşet gezdirmeyenler varsa gocunsun kardeşim. En azından her gün Goncc ve Burcc adlı iki kişi ananızı saygıyla anıyor, dümdüz gidiyor ceddinize ve size... O yoldan her gün onlarca insanın geçtiğini düşünülürse insanın azcık kulağı çınlar dimi ?
ADAMIN ASABINI BOZMAYIN LAN ! 

Bugün Burcc'un babası geldi. Ders çalışmaya yardımcı olmaya. Düşünceli ve eğitime önem veren, örnek alınası bir ebeveyn olarak. Daha geldiği günden akşam yemeğini o yapınca, dönem başından beri okuyayım diye gözümün içine bakan makaleyi aldım çalışmaya başladım. Vicdan yapıyorum yaaa. O ders çalışalım diye mutfağa girince ben oturursam ona küfür gibi olcak diye kendimi kasıyorum, iyi de oluyor. Burcu'nun nimetlerinden bende faydalanıyorum yani :)  Burcc'un okulunda vize yok ama benim var ve zatialileri 2 hafta sonra başlıyor. Yani HOŞGELDİN, SEFA GELDİN amca....(hımmmmm emrah sesi ekleyin kendiniz)



Çıkardığım notları da gösteriyim hemencecik :) Ben ders çalışırken sayfayı en çok böyle kullanıyorum. Daha güzel ve de nizami görünüyor gözüme. Bir de ben yazarak çalışanlardanım. Okuduğum şeye güvenmem yazmazsam anlayamam yada hatırlayamam gibi gelir. Zamanı biraz fazla alan, tekrara pek zaman bırakmayan bir teknik kabul ama değiştiremiyorum. Bendeki gariplik şu ki, Bir ders notunu güzel güzel yazmazsam, özenmezsem, renkli kalemlerle falan başlık, uyarı vs koymazsam o ders notu bana çalışılacak kadar değerli gibi gelmiyor.(kabul ediyorum deliyim)  Yani derste not aldığım kağıtlar da kötü değil. Hatta sınıfın çoğuna göre güzel, nizami oluyor. Ama onlar bana batıyor ve temize çekmezsem gereksiz bilgi, çöp kağıt gibi geliyor gözüme... :(


 Cif adamların hasıdır !!! Kraldır, candır, kandır... O derece söylüyorum yani siz anlayın.... Burcu'yla bugün bize saatler gibi gelen mutfak temizliğinde en büyük yardımcımız oydu, var ol cif, sağ ol cif.... Kokusu da süper (bence yani), mutfakta da banyoda da wc de de yardımcımız olan marka.... Seviyorum seni.

Uzun zamandır mp3le müzik dinleyemiyorum. Başım ağrıyor ya, o katmerliyor durumu. Zaten son 3-4 senede öğrendim ve alıştım kulaklıkla müzik dinlemeye, ara ara devam eden, bir küs bir barışık bir ilişkimiz var. Başım ağrımaya çok ufacık bahaneler arayıp havadan nem kapınca bir süredir ayrıydık müziklerle. Bugün dinledim... Ve farkettim ki; ben şarkı aralarındaki introdan haz etmiyorum. En önemlisi sözdür demiyorum hatta bana asıl duyguyu veren genelde müziktir. Ancak arada uzun uzun beni şarkının genelinden koparan gıy gıy bölümleri sevmiyormuşum (bugün analadım...)

Serrose gibi olmasa da dün ki salon, kanepe, sehpa, ben ve kitap grubu şöyleydik ;


Genelde kitabı ya yatağımda sırtüstü uzanık okurum yada masada oturarak. Sırtım sert bir yere gelmeli, çok yayılarak oturmamalıyım, mümkünse sandalye olmalı. En çok sandalyeye oturmuş, kitap masada  gözle kitap arası en az 30 cm olarak vs.okumayı severim.
Dünde elektrikler yokken, evin en ışık alan yeri salonda rahat kanepeye oturup Gün OLur Asra Bedel'i okudum. Her zaman yanımda yöremde istediğim 3'lü ; su (günde 2 litre su içip bunu az bulan bir insan olarak), bardak, peçete(şu ara burnum çeşme olduğundan sehpada, ancak normalde de bulunduğum her odada el altında peçete olmalı; odamda, mutfakta, salonda hep bulunur, bitmişse hemen yerine yenisi konur)
Dün ekstradan meyve ve elektrikler kesik olduğu için el feneri vardı.


Size bir ara bir porsiyon meyve nelere eşit yazıyım. Ben bir oturuşta birrr süüürüüü meyve yiyen bir insan olarak, diyetle bir meyve yemeyi öğrendim. Hadi bakalım; bu diyet bana çok şey katıcak (kilolar değil) gibiii...

İlel-likai(görüşmek üzere)
me'as-selamati (güle güle)





15 Mart 2012 Perşembe

Hamarat ben ...

 
   Sabah korkunç bir sesle uyandım. Bizim sokakta salak bir çalışma var. Tam olarak nereyi ve hangi amaçla kazıp döküyorlar bilemiycem. Sabahları zaten azcık suratsız olurum. Ben sabah insanı değilim yani. Misal Burcc genelde (dünden kalan moral bozukluğu, hastalık, can sıkıntısı durumları yoksa) sabahları neşeli olur. Ancak ben (ki Hüshüs bunu çok iyi bilir ve beni sabah telefonla uyandırmaktan nefret eder) sabah bana bulaşılmasın istiyorum. Gözünüzün önüne terminator kılıklı bir şey gelmesin hemen. Sadece ağzımı pek açmam, hızlı acele kahvaltı hazırlarım, hemen giyinirim falan. Ağzıma lokma atmadan, bir yudum çay içmeden, azcık zaman geçmeden, kimseyle konuşmak, karşılaşmak istemem. Kimseye çattığım, kavga çıkardığım olmamıştır ama.



   Beni uyandırıp da o gün ondan nefret etmeyeceğim iki şey var ; radyom ve telefonum. Onun dışında başka bir etken yüzünden uyanmak beni feci geriyor. Misal korna sesi (pencerenin önü hemen yol), elektrik süpürgesi sesi, birinin yanımda bağırması, şangırtı, patırtı, kıpırtı ve bilumum şeyler beni uyuz eder...
Bugün de "tırrr" sesiyle yol kazı çalışmasına uyandım sabahtan beri deli deli dolanıyorum. O öküzler yüzünden bir de elektrik gitti ve 5 saat elektriksiz kaldım.


Ne yapcam diye dolanırken sırayla akşama çorba yaptım, diğer yemeğinde malzemelerini hazırladım. Yetmedi temizlik yaptım(evet elektrik yokken, el feneri yardımıyla banyo-wc temizledim). Yetmedi 60 sayfa kitap okudum ve daha saat öğlen 2 olmamıştı bile. Dedim ki eski zaman insanları niye hamaratmış belli oldu. Evde televizyon, bilgisayar, insanı cezbeden filmler vs yokmuş. Mecbur iş yapıyor insanlar....Annem hep söylenir ; "Biz eskiden sabah ilk ışıklarla uyanırdık. Kahvaltı sonrasında temizlik falan, serada çalış, öğle yemeği, hayvanlarla ilgilen, akşam yemeği yap, çamaşır yıka, komşuya git, yemek ye, bulaşık sonra da dantel ör, erkenden yat." diye. Olabilitesi varmış bunların bir gün içinde, bugün anladım...
Yukarıdaki kadın gibi çocuk, ütü derdim yoktu. Bir de çamaşır sermedim dürüp yerleştirdim.
Şindi elimde çay, donmak üzereyken gelen elektrikle kalorifere yapışmış keyif yapıyorum.

Herkese iyi günler...


14 Mart 2012 Çarşamba

Severim ...

Hep nefret ederim yazısı yazmayayım dedim. Zira öyle çok negatif bir insan değilim ben. Ufacık şeylerle mutlu olabilirim. Misal ;

* Hediye almayı severim.
* Mektup almayı severim.
* Mektup yazmayı, ufak süprizler hazırlamayı, hediye vermeyi severim...
* Diyetime uyarsam, bir sözümü tutarsam azcık da ders çalışırsam kendimi severim...
* Beklemediğim bir anda Hüshüs 'ün süpriz yapmasını, güzel bir laf edip iç eriten bir msj atmasını severim...
* Kitap okumayı, kitap okuyabilmeyi severim...
* Enginarı severim, istediğim an enginar alacak kadar zengin olmayı daha da severim...
* Dizi, film izlemeyi severim.
* Derste güzel not tutmayı severim.
* Kızılay Yüksel- Kurtuluş arası köprünün tam da orta yerinde zıplamasını severim.
* Aylarca kar yağdıktan sonra yağmur görmeyi ve azıcık terleme ihtimalini severim.
* Kırtasiye gezmeyi severim, alabildiklerimi daha çok severim.
* Odamdaki aile resimlerimi, hedef yazılarımı, not defterimi severim.(bugün çok işime yaradılar)
* Yargılamadan dert anlatabileceğim arkadaşımın olmasını severim, onu da severim :)
* Uyumayı severim.
* Duşun altında kıpırtısız durmayı, sıcak suya dayanabilmeyi severim.
* Ayakalrımın üşümemesini severim.
* Zayıflayabilme, okulu bitirebilme, kpss de başarılı olup atanabilme, iyi bir öğretmen olabilme, gelinlik, düğün, düğün tarihi, çocuklar hayalleri kurmayı severim.
* Artık gelecekten korkmamamı severim.
* Bir arkadaş meclisinde şahane bir pazar kahvaltısını severim. (sözüm sana sibelll )
* Yemekhanede hiç sıra olmadan hemen yemek almayı severim.
* Güzel reklamları izlemeyi severim.
* Hayal kurmayı severim.
* Başım ağrıdığında ilaç almadan geçmesini severim.
* Bir de yazmayı severim. Şimdilik sadece bloga olsa da daha farklı ve büyüklerini yapabilme ihtimalini severim.....


Şimdilik bu kadar.... Bugün aklıma gelenler bunlarmış, not defterim öööyle diyoooo !


Süpriz'e Emek Gerek ...

 
  Salak kargolar daha doğrusu kargocular, ya çok beleşçi çalışmadan para kazanmak istiyorlar ya çok tembel ya çok açıkgöz ya okuma yazma bilmiyorlar yada bunların hepsinin toplamı benim kargo ve apslerimi taşıyan adamlara has bir özellik...
Ptt sağolsun mektup, fatura getirmeyi biliyor, tedaş, aski, başkent doğalgaz sağolsun fatura kesmeye gelmeyi biliyor... Ancak ptt kargo dahil elime ulaşması gereken hiçbir kargo ve aps gelmedi iki senedir elime yaaa. Başlarda hatadır dedik olmadı. Ama annemlerin, ablamın vs. gönderdiği her paket onlara geri gidince anladık ki bu işte bir b*kluk var...
Şikayete gelince de adresi yanlış yazmışlardır diyip çıkıyorlar işin içinden. Gerekçeleri de ptt evi bulamasa fatura, mektup da gelmezdi falan diyo.
Hasbinallaahhh !!!!!!!!!!!!


Bu kadar yakınmamın sebebi Nadya bana erken zamanlı bir doğumgünü hediyesi yolladı. Bir heves evde 3 gün bekledim, "dililililililiiii" telefon çaldı dün. Adam diyor ki "adresiniz bulunamamış, falan fişmekan şubemizde, gidip alır mısınız? yoksa Nadya'ya geri yollıcaz..." 
"Neeeeyy ! oldum tabi. Bugün de sabah erkenden gittim aldım paketi yağmur çamurda, sonrasında derse yetişmeye uğraşarak .....

Sonuç;
MUTLULUK...


Paket böylece elimdeydi... Sağol canım benim. Gurbet ellerdeki büyüğüm, kimi zaman ben ablaymışım gibi hissettiğim kız kardeşim, şen-şakrak, asla yaşlanmıcak ve her zaman benden güzel ablam... Zevkine, düşüncene, mektubundaki beni benden alışına, yüreğine sağlık...
Seni seviyorum ellaaaammm :)



* * *



Ancaaaakkkkkk;
Ömrü boyunca 55'i obezite sınırı sanan naçizane güzel fizikli ablam zevk konusunda şahaneler yaratsa da beden ve kıyafetin üstümde durması konusunda birazcık yanılmış. Ona göre zaten ben miniciğim ...Yada ne giysem bana yakışıyor yada şişman durmuyorum ben hiçbir zaman yada onun gözünden ben bir kardeşin fiziğinde olabilecek minimum hatalara sahibim en fazla. Ancak yanılıyor....Fena halde yanılıyor...
 Bu şahane eşofman üstünün bedeni evet bana olsa da hatta geniş bile kalsa da Allah'ım o ne kumaş yapısıdır yaaa. İkinci bir deri gibi sarıyor beni. Bütün vücut hatlarımı göstermesinin yanında benim bilmediğim ayrıntıları bile gözler önüne seriyor. Böyle deri gibi, kaygan bir kumaşı var. Üstelik de fermuarlı olmadığından iyiiice gö*-gö**k ikilimi feci hale getiriyor. Halbuki çok beğenmiştim. Özellikle rengini. Bir çözüm yolumuz var mı acaba Nadyaa??


İşte böyle bir güzel kendisi.. Ama bana değil sana güzel :)

(not; evet bu yazı sırf telefonda konuşmaktan tırsıldığı için yazılmıştır. Çünkü kırılmandan, üzülmenden daha da kötüsü "bir kere de beğen goncc!" demenden korkuyorum. Amacım seni üzmek değil inan, sadece olmadı üstümde bu... Bunu giymek için en fazla sen kadar olmak lazım çünkü. Ve unutma ki benle aranda senin rahat 25-30 kg var )


Öptüm o zaman ben.. Hadi kaçar :)

13 Mart 2012 Salı

Somurtkan....



Bugün ruh halim tam da somurtkan şirin tadındaydı...


   


Her şeye karşı "ondan nefret ederim! " tavrındaydım...
Üstelik ıslandık, üstelik hali hazırda olmayan bütçemizi zorladık, üstelik diyeti bozduk Burcc ' la beraber.
Üstelik kafede mıç mıç öpüşüp koklaşan ergenlere, saçma sapan şarkı ve kliplere uyuz olduk !
Diyet işine tekrar dört elle sarılma vaktidir diyerek bu yazımda söylediğim gibi kendimi ifşa edip üzerimde baskı oluşturmak adına tekrar diyet listemi yazmaya karar verdim. Buraya yazınca sanki birine hesap verme zorunluluğum var gibi hissediyorum ve daha çok dikkat ediyorum.

Daha yazmam gereken yazılar, okuyup özetlemem gereken makaleler, çalışmam gereken dersler var yaaa...
Öleyim ben o zaman...   :(







NEFRET EDİYORUM YAAA !





* Uyku düzenimin benim elimde olmadan değişmesinden ve bozulmasından...
* Çok uykum olduğunda gözlerimin bir türlü kapanmamasından...
* Hüshüs'le kavga etmekten...
*Haksız konuma düşmekten...(çünkü çok utanıyorum, agresifleşiyorum çünkü kendime kızıyorum, çok ağır eleştiriyorum kendimi)
* Rahat nefes alamamaktan... (alerji, sinüzit, grip, nezle, ortamdaki kötü koku, toz veya dumanlu ortam vs. sebeplerinden dolayı) (Ne büyük nimet yaaa derin derin nefes alabilmek, özellikle temiz havada)
* Gereksiz veya haksız yere eleştirilmekten...
* Sözlerimin çarpıtılmasında...
* Bu dönem hiç ders çalışamamaktan...
* 1. sınıfta aptallık edip okulumu uzatıp ve bunun sonucunda kaçırdığım haklardan, girmek zorunda olduğum sınavlardan veya koşullardan...
* Hüshüs'ü, annemi, ablamı, Bet'i, Musti'yi, Buğriş'i, Elif'i ve diğer aile üyelerini özlemekten...
* Çaresiz hissetmekten...
* Yaşam enerjimin vakumlandığını düşündüğüm anlardan...
* Kendimi çok boş ve işe yaramaz hissetmekten...
* Başlayıpta bitiremediğim tüm işlerden...
* İsteyip de yapamadığım her şeyden...
* Kendimi yetersiz hissetmekten...
* Mutsuz olmaktan...

 NEFRET EDİYORUM !!!


Kendime gelsin bu şarkı ...





12 Mart 2012 Pazartesi

Motor Reklamı...

Bir ara kafamda yazıp oynattığım bir reklam filmi vardı, onu yazayım dedim.

Burada bahsettiğimiz motor yaklaşık olarak şöyle bir motor;


Yada en kötü ihtimalle böyle bir motor;





Otobanda herkes seyir halinde, hava sıcak, yaz. Bir araba içinde iki adam, serseri tipliler ve cıstak cıstak müzik dinliyorlar,bas son seviyede. Arabaları modifiyeli, yarış arabası kıvamında bir şey.
Az biraz şöyle bir şey;


Yolcu koltuğunda oturan adam şoföre gaz veriyor;
"Hadi şu tosbağayı da geç, şunu da solla. Şu ihtiyar budalaya araba nasıl kullanılır göster, kendini hala Meşrutiyet zamanında sanıyor.  Ne kral şoförsün sen, aslansın, kaplansın" modunda gırgır, şamata giderler.
Birden arkadan bir ses ve şimşek hızında geçen bir şey takılır gözlerine, şaşırırlar. Şoför hırs yapar ve gaza basar.
Kırmızı ışıkta bekleyen motoru görür ve beklemeden yanından basar gider gülerek.
Biraz sonra motor yine hızla yanından geçer, Yoldan sağa sapar,adamlar arkasına bakar. Biraz sonra motorlunun üstündeki kask ve şapka değişmiş bir şekilde önlerinde ilerlediğini görürüz, adamlar daha da kızar. Şoför laf atar, küfreder, onu sıkıştırmaya çalışır, hızlanır, peşinden ayrılmaz.
Otobandan çıkınca arabadaki adam "korkak tavuk !" diye bağırınca motor ani bir frenle kayarak durur.
Biraz şöyle;


Motorcu kaskını çıkarır ve bir afet kadın görürüz, deri ceketinin önünü de biraz açar.(frikik yok burda, amaç kadın seksapalitesi üzerine oynamak değil)
Fonda seslendirme duyarız. "X motor yeni tasarımıyla artık daha zarif (o sırada kadın motordan iner), daha cesur, daha güçlü (bu sırada kadın ağzı beş karış açık adımların arabasına yaklaşır, camı aç diye işaret eder), daha atik (kadın şoföre önce gülümser sonra sıkı bir yumruk atar. Adamın burnundan kan gelir ve eliyle burnunu tutar.) ve daha fazla saygı gerektirir.(kadın motoruna atlamış gider)"
İki saniye sonra ekranda, şoför yolcu mahalline geçmiş, arkadaşı arabayı kullanırken görüyoruz. Bir polis arabasının yanında yavaşlarlar. Ancak çok şaşırarak şunu görürler;
Arkadan fonda ses der ki;
"Ve tabii daha fazla zeka (kadın, adamlar polise şikayet etmesinler diye önceden gidip polise kahve almış sohbet ediyorlar, kadın gülerek adamları gösterir, polis de gülerek adamlara bakar)
  
"Şimdi X motor almanın "daha fazla" zamanı, bilmem ne kadar indirim ve bilmem ne kampasıyla motor tutkunlarını bekliyoruz. Kendine güvenen, buyursun gelsin !!!"

Reklam kampanyasının da sloganı "daha fazla" ve "kendine güvenen" teması üzerinden yürütülür.

{ Saçma yada boş, beleş bir kurgu gibi geldiyse size, işte bu yüzden bir reklam senaristi değilim :( ...  }

THE END...


UYANLARI UYARALIM !!!

Bugün yine "nevroz" tavrım tuttu ve başladım yazmaya :)

Benim okul yolum Kurtuluş Parkı-Yenişehir Pazarı-Sıhhıye şeklindedir. Trafikte şimdilik(ehliyetim yok), belki çok tutucu olmasam da en azından yayaya kırmızı ışık yanınca dururum. Hele yalnızsam, yoldan hiç araba geçmemesine rağmen beklerim yeşil yanmasını. Yanımda birileri olunca arkadaş vs. gaza gelip onlarla yola atlayabilirim ancak.
İşte Yenişehir Pazarı önü ışıklarda da her gün yayaya yeşil yanmasını inatla bekliyorum. Bazen arkadaşları görüyorum falan. Niye beklediğimi düşünüyorlar yada soruyorlar. Ve hep "Türkiye trafiği !" korkusunda olduğumdan araçlara kırmızı yandığında bile durmayıp, duramayıp yayayı ezme durumlarına tetikteyim.

Bugün de diyelim ki yayaya yeşili bekleyip geçmeye başladım karşıdan karşıya. Bir minibüs (trafikte en çok korktuklarım onlar olduğu için) beni görmeyip ezip geçiyor. Yazık bana mefta olmuşum.
Fatih Portakal' la sabah haberine konu olmuşum(çünkü onun yorumlarını seviyorum). "Bakın trafikte bir dehşet daha. Üniversite öğrencisi genç kız okula giderken gayet kurallara uyan sağduyulu bir vatandaş olarak ışıkları bekliyor yol bomboş olduğu halde. Kendisine yeşil yanınca da doğal olarak karşıya geçiyor. Ancak dikkatsiz ve süratli bir şoför tarafından eziliyor ve olay yerinde can veriyor ne yazık ki.... Bu durumda "Kurallara Uyalım; Ama Yine de Uyanları Uyaralım..." (Onun ses tonlamasında düşünün ama lütfen. Daha etkili oluyo öyle...) diyor esefle ve hüzünlü bir ses tonuyla....

Neyyss'se... Öyle işte....

Hastayim Yalnizim ...

  Hastayım, mutsuzum, annemi özledim ve keyifsizim :(

Bugün böyle bir gün işte. Annem yanımda olsun, şımarıklık etmek için değil, arada yanıma uğrayıp "iyi misin kızım?" demesi için istiyorum...
saman nezlesi durumları az biraz soğuk algınlığıyla karıştı dünden beri. Yazıda dediği gibi karlar kalktı ya geç kalmış bir bahar alerjisi durumlarına oje, çamaşır suyu, aseton ve özellikle SİGARA kokusu eklendi.
 Suyun tadı bile çirkin. Burcc diyo ki; "senin ağzının tadı bozuk olmasın?" Hadi canım ! bilmez miyim ben...Suyun tadı çirkin :(
Halbuki susuzum ve buzlu su içmek istiyorum ;(
Mecburen  susuzluğumu giderebilmek için soğuk süt içtim bende. Ne kadar düştüğümü siz düşünün artık. Benim süt içmek gibi kötü alışkanlıklarım yok normalde :)


O zaman kendime ve hastalık tribimi çekemeyen Hüshüs'e gelsin bu şarkı....


11 Mart 2012 Pazar

Öyleyken Böyle...

Geçen gün okula gitmek için evden 10 dakka erken çıktım. Yolumun üstünde güvercinlerin bir mekanı var Kurtuluş Parkında :)
Onlar için evden bayat ekmek götürdüm. Başladım bölük-pörçük minik parçalar haline getirip yere serpmeye. O ne güzel bir manzara yaaa arkama da lokma attığım için etrafım full güvercin oldu; sabahın körü olduğu için doğal olarak olarak hepsi açtı. (bazen ikindin civarı falan tok oldukları için sallamıyorlar pek)

Kırmızı ışıkta duran bir otobüs frenine korkup hepsi bir anda havalanınca ödüm afedersiniz bir yerlerime kaçtı.


Özellikle arada bir-iki tane gelen serçelere kıyamıyorum. Resmen açığa çıkıp benden bir orta bekliyorlar :)
Bende hususi onlara atıyorum. Hatta bir kere serçeye azcık büyük lokma atmışım, serçe sekerek hızlıca geldi, ekmekle çarpıştı ve geri sekti iki adım resmen :)


En eften püften yazımı bu yazı ilan ederek sözlerimi "nasıl evde kaldım?" dizisinden bir kaç replikle bitirmek istiyorum.

* Oraya bir daha adımımı atarsam, 75 kilo olayım !
* Rahat rahat bunalmak istiyorum. Beni güldürüyorsunuz, aklım karışıyor !
* Bizim için korkarken bizim ödümüzü patlatması hiç doğru bir şey değil hani...
* İçimdeki boşluğu doldurmanın en kolay yolu; YEMEK YEMEK !


Sevgilerle...



Eski Dizi Furyası ...

Bir kaç gündür eski dizileri hatırlamaya çalışıyorum. Farkındayım ki özlemişim...Aklıma ilk gelen top 5 'i zorlayıp 6'ya çıkardım..

Dün bütün günümü "Nasıl evde kaldım?" ı izleyerek geçirdim. Lale Mansur 'u niye çok sevdiğimi, niye Tamer Karadağlı'ya içten içe aslında bu adam eskiden yakışıklı ve karizmaydı diye prim verdiğimi ve niye hep ofis senaryosu kurduğumu anladım...
NASIL EVDE KALDIM ?

       

Nejat İşler'i eskiden çok sevdiğimi, Şevval Sam'ı da çok şeker bulduğumu ve Karadeniz müziğine (özellikle slow olanlarına) tutkumun olduğunu da farkettim. Sebebi ise-

GÜLBEYAZ


Perran Kutman'ı çok sevdiğimden bu diziyi sevmemek zaten olmazdı...



Olsa bin kez daha sıkılmadan izleyebileceğim, Türkan Şoray'ı bana GERÇEK anlamda sevdiren dizi ;

İKİNCİ BAHAR



İzlediğim ilk dönem dizisi, filmi hatta. Ve çok sevdiğim kurgu, hepsini ayrı ayrı sevdiğim karakterler ;

Çemberimde Gül Oya





Ve son olarak da cuma gecelerinin vazgeçilmezi, müziği hala beni alıp bilmediğim diyarla götüren şarkısıyla ;

SÜPER BABA



Ve eskilerden en en favori oyuncum ;
Merih Ermakastar :)

Burcc anladın sen "hayalimdeki" kısmını :D )



Ben bu adama aşıktım yaa çocukluğumda, yıllarca da sevdim. Hüshüs aşkım kıskanma; ama bu adam benim ilk aşkım.
Gözümü açtım, bu adamı gördüm! o derece yani.
Üzgüm Leyla, Çemberimde Gül Oya ve Nasıl Evde Kaldım da izledim ben bu varlığı şimdiye kadar .


Şimdiki dizilere milyon basacak ve daha az bütçe, daha az tanıtım,reklam ve afiş, daha az oyuncu ücretleri ile unutulmayan diziler deyince benim aklıma gelen ilk 6 budur.

İzlerseniz iyi seyirler...
Merih' e göz koymayın sakın haa !!! [ zaten evli :(  ]





10 Mart 2012 Cumartesi

İsterim ki ;


Bu resimlerin ortak özelliği nedir? Ve benimle ilgisi nedir?








Mektup yazmayı da almayı da çok isterdim. Özellikle haftanın belli bir günü postaneye gidiyim, düzenli mektup atıyım. Eve geldiğimde posta kutumda sevdiğim birinden, değer verdiğim ve değer gördüğüm biri/ler-inden gelen mektup/lar olsun...

Bazen gelir başıma benim ; Çok istediğim bir şey olmaz...

Nasip !