14 Temmuz 2013 Pazar

Klip'lerden bir- iki


Şu ara kliplere taktım,
Ve kategorize ediyorum;
Şöyle ki;

En psikopat klip;
Hayır yani insan kendine bu zulmü niye yapar?
Hadi yüzleştirdin, foyanızı ortaya çıkardım dedin de sonraki hamlen bu olmamalı,
Kızı adamın içine sokuyor resmen...

Ayrıca o bakış, o duruş nedir ego manyağı adam?
İnsan kızar, bağırır... Hala bi artislik peşinde, hala kameralara oynuyor...

Kızın korku emareleri çok başarılı, karşısında öyle bir manyak varken normal gerçi.
Arkadaşın yaptığı yanlışı tartışmak istemiyoree ben, ama bir kere o yola girdikten sonra kızı çekip kurtarması lazım, öyle pıs pıs duruyo saf !
                                                                                    Neyyyse :)


En mantıksız klip;
Türk müzik piyasasında çok var da, şu ara benim listemdeki bu.
Hayır ben herhangi bir ilişki sorunu görmüyorum, şakalaşılan, romantik romantik mutfakta dans bile edilen, romantik yemeklerin yendiği bir ilişki. Hayır yani kız biraz şımarıyo falan ama bir kız sevince, sevilince yapar bunu.
Şarkının sözlerine göre kızın sevmemesi lazım, kalbinin boş olması lazım ancak kız daha çok seviyor bildiğin.
O son sahne ne peki? Anlayan var mı? Kızın önüne kupa kızı atıyor, kız atarlanıyo, adam pis pis gülüyo, kız basıyo gidiyo ! Neyyyyy? saçma !!!
                                                                                    Neyyyse :)

En klişe klip;
Orjinallikten bunca uzak, herkesin ezbere bildiği, ki dünyada emsalleri var olan kurguyla yapılan klip.
Ki güzel bile değil yani bu hikaye.
Üzerine bile konuşmayacağım yani,
Borrriiiing !



En karizma klip;
Her ne kadar klipteki adamla oyunculuğu, verilmek istenen hava tutmasa da
Tripleri, somurtması (ki adam haketse de onca saat telefonda konuştuğu için) azcuk fazla olsa da Gülben Ergen'in oyunculuğunu beğenirim...
Kim ne derse desin sesini beğenirim,
Üzerine çok düşünülmüş ve güzel şarkılar yapıyor, şarkılarını beğenirim,
Duruşunu,gülüşünü,
Karizmasını severim...
Bakışını, konuşmasını,
Üzerinden usulca asalet akışını severim.
Bence karizma kadın, klipte de karizmasını sürdürüyor... Helal olsun :)


Kibar Gelin :)



Geçtiğimiz 3 günde iki kısmet çıktı bana :)
Amma anneler, teyze, halalar cephesinden.

Övüldüğüm belli başlı konular vardır.
Biri de eli çabuk, becerikli, işten kaçmama hususunda.

Ben 4kız 1erkek kardeşin 3 numarasıyım.
Benden büyük 2 ablam var, mütthiiş becerikli ve beş dakika boş oturmayan bir de annem.
Anne ayaktayken boş oturulmaz !!!
Anne iş yaparken sen yayamasın !!!
Bu felsefe kanımıza nasıl zerk etmişse biz buna sıkı sıkıya bağlandık (en azından benim jenerasyona kadar)
Aynı şekilde özellikle benden bi büyük ablamın bana dayattığı ben iş yaparken sen de oturamazsın mantığı beynime işlendi.

Yani zaten biri iş yaparken (ev işlerinin tamamından bahsediyoruz) başkası boş oturması çok yanlış da,
ben bu durumdan nefret + öfke + kin + sinir krizi hissediyorum.
Kendime yapılmasını istemediğim şeyleri de başkasına yapmam bilirsiniz :)
Bunların hepsini toplarsak başkasına yardım ederim, boş oturmam.

Geçen günlerde iş yerinden bir ablanın evinde yemeğe gittik;
Ofiste çalışan kızlardan biri annesine beni anlatıyor;
"herkese yardım etmeye çalışıyor, boş oturmaya gelmiyo, var yaaa çok iyilik sever...."
Güyaa arkamdan sessizce konuşuyor ama benim ne kadar ii duyabildiğimden habersiz :)

Bir de söylemesi ayıp mizacım güleçtir.
İşte kadıncağız da beni pek bir sevmiş -öyle dedi ben onun yalancısıyım :)
"Ele gitmesin biz alalım bu kızı" dedi ve ciddi ciddi kızıyla kime alsak diye tahlil etmeye başladılar.
Sonunda buldular birini :)
Bende şakaya vurdum tabi, kezban kezban ciddiye alıp "yok ben istemem" e de bağlayamam, azmış gibi "kimmiş, neciymiş?" de diyemem.
Bana münasib görülen kısmet de mali müşavir, sarışın, hali vakti yerinde :) onu biliyorum o kadar

Aynı gün, evine gittiğimiz ablanın karşı dairesinde oturan kaynanasına uğradık beş dakka, bize hacıdan gelen kına verdi zorla sağolsun. Mutfağındaki bulaşığı gözüme battı iki dakkada yıkadım.
Ertesi gün gelinine beni övmüş, "eli becerikli, güler yüzlü" diye. "Biz alalım bu kızı" diye beni birine uygun görmüş;
O da kamuda yer edinmeye çalışan eli yüzü düzgün biriymiş :)

Öyle yani, adaylara bakıcaz artık :D

Ancak şöyle de bir mevzuu var ki,
Beni anneler beğenir dee oğlanlar almaz....

O zaman benden gelsin;


9 Temmuz 2013 Salı

ANILAR #damakta



Geçen gün gördüm bu reklamı; sevmedim de üstelik. İlgimi çekmedi yani.
Ancak sonunda etkileyici Kenan Işık sesiyle kulaklarımızı dolduran cümle dikkatimi çekti;

"Bazen hatıralar akılda değil, damakta kalır..."

Aynen yaaa, cidden öyle olmaz mı?
Bazen bir yemek yersiniz sizi alıp başka zamanlara, başka mekanlara taşır,
Bazen bir tat sizi sizden alır (Ratatuy'daki gıcık gurmeye olanlar gibi)

Anılar yerlerinde duramayan, sürekli kaçmaya çalışan afacanlar gibi;
Bahene yaratıp kendilerini ortaya atıveriyorlar,
Öylecene birden vuruyorla sizi...

Misal annemin bir akrabası var yaşlı teyze hala karpuz yiyemez ağlamadan.
Kocası çok severmiş bu kadını,
Hani sevgi ufak şeylerle de gayet anlaşılır ya,
O hesap işte adam her karpuz kesişinde (hani karpuz da mangal gibi erkek işidir, o keser)
Ortasındaki (hani şu en lezzetli, en güzel) yerini kesip hemen karısına uzatırmış.
Çocukları olmuş, misafir gelmiş farketmez, kendi bile yemez, ortayı karısına uzatırmış.
Amca vefat edince işte,
Teyze karpuz başına geçince,
İşte onu hatırlar,
Ağlarmış....

Ya da benim damağımdaki elma şekeri gibi (tüm kardeşler olarak bizim hatta)
Dedemler Almanya'dan getirirdi, ekşi böyle.
UUUFFFF, olsa da yesek canımı çektirdim zorla :)
Türkiye'de falan yedik ama o tat değil,
Sonra onlar da getirdi Almanya'dan ama o markadan değildi...
İşte o çocukluğumun tadıdır...

Misal dut sevmem. Ama çocukluğumun tadı ona da sinmiştir...
Misal açken yediğim bir yemeği hala ararım,
belki o kadar güzel bile değilmiştir de
bana öyle gelmiştir,
onu güzel yapan anılarmıştır,
olsun...

bu da benden gelsin;
"tadın kaldı"


Virüs filmlerinin ruhuma saldığı virüsler...


Dünya Savaşı Z'yi izlerken yine tüm salgın filmlerinde hissettiğim şeyi hissettim,
Düşündüğüm şeyi düşündüm;
O kahramanlar yerinde ben olsam aklımdan geçer,

Ya bende onlara katılıyım artık,
Yakalanayım, ısırılayım...
Kaçmak, korkmak, savaşmak zorunda kalmıyım..
Onlar rahat;
Çoğunluktan yanalar, direnmek zorunda değiller...
Sürekli kaçmak, zayıf olan taraf olmak zorunda değiller...

Kaçmaya çalışanlar ise;
Üzülenler, yorulanlar, yara alanlar...
Hatta ölüyorlar bile...

Korkaklık mı bu; belki...
Benim zayıf karakterli olduğumu mu gösterir; belki...
Sonucun güzel olacağını bilmiyor muyum; biliyorum...
Değmez mi peki? belki.....

world war Z ... and of course BRAD PITT !!!


Geçen hafta pazar günü öğlene kadar yattıktan sonra kendimi dışarı attım ve çok da bayılmadığım Dünyalar Savaşı'na gitti.
Bazen böyle olur, bilmem neden ama bazı filmler beni çekmez, haklarında merak etmem. Bu filmde Brad Pitt var, konusu güzel falan ama tık yok, istemiyorum. Ama vizyonda izleyeceğim başka film olmadığından mecbur gittim, iyi de ettim .

Farkettim ki Brad Pitt filmlerinden hiçbirini bugüne kadar vizyonda izlememişim.... (yazı bittikten sonra aklıma geldi; Soysuzlar Çetesi hariç; orda da Brad'ciği hiç beğenmemiştim ondan silindi herhalde bilgi.)
Anam adam hala ne güzel, ne özel...
Ne profesyonel, ne yetenekli, ne karizma ama...


Tamam bu ilk gençlik zamanları da hiç güzel değilmiş, bildiğin sarışın'mış :)
Ama adam durdukça güzelleşmiş, onu sevmemek, beğenmemek imkansızlaşsın diye dizayn edilmiş...


Zirvelerinden biri Fight Club,


Diğeri de Troy...
Bence yani :)


Eee yaşlılığın emareleri belli olmuş artık baya baya, niyeyse yakıştırmadığım uzun saçları yaşlılığını vurgulamış, ya da o modelde belli olmuş bilmiyorum.  Onca çocuk, karı dırdırı, (Brad için Angelina'yı da böyle gömerim işte :D ) çalış çalış çalış, stress e bir yere kadar . Adam da elli oldu boru mu? Annemle yaşıt :( -- babamdan bi yaş büyük :)

Filme gelirsek hiç sevmediğim bir tür; salgın, virüs...

Bu tür izlediğim ilk film 28gün sonra (ki nefret ettim)
Diğeri de Yeryüzündeki Son Aşk (tipik salgın filmlerinden farklı, imgesele ve simgesel ögelerle dolu, iç mesajı, alt mesajı çok olan filmdi, sürrealist biçimde derdini anlatan senaristini de tebrik ederek bayıldım...)
Bu kadar...
Şimdi buna bile isteye kendim gittim bi de.

Kısaca;
Eski bir araştırma ajanı işten ayrıldıktan sonra tüm işini iyi yapanlar gibi çok özel bir göreve çağrılır; kabul etmemesi imkansızdır çünkü tüm dünyada bir virüs yayılıyordur; insanlar hızla zombiye dönüşüyordur.
Olay bud. Ama önemli olan kurgudan ve kabataslaktan çok (ona bakarsak dünyada yapılacak film kalmaz) senaryo, görüntü, efekt, o-yun-cu-luk !!!

Brad Pitt döktürdü tabi yine, adam king !



Filmden ayrıntılar ve notlar;

*Brad Pitt'in saçı niye öyleydi yaaa; vaksla mı yapıştırmış, japon yapıştırıcı mı sürmüş birader, uçak düşüyo adamın saçı yine aynı yine aynı, tek tel yer değiştirmiyor :)


*Brad Pitt'i ilaç odasına hapseden zombi müthişti; en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü alsın bence. Diş olayı yeter zaten, ne kadar başarılıydı; sinir oluyosun, gülüyosun bir yandan, bir yandan defol köpek diyosun içinden, bir taraftan da deli gibi tırsıyosun. Filmin en yoğun duygu uyandıran sahnesiydi. (En duygu uyandıran sahne illa ki ölüm, ayrılık, veda, aşk sahneleri olmak zorunda değil. Şekil A1'de görüldüğü üzre)

*O delibaş ergen kızı Allah kimsenin başına vermesin. Her tribini geçtim de arabanın aynasını kırdıklarında "Hiçbir şey yapmayacak mısın baba? Bir şey yapman gerekmiyor mu? tarzı lafını, ifadesini yırtmak istedim. Dingil karı, normalde doğrusu nedir, boşver baba, kavga etme baba, olay çıkmasın baba. Bu tarz olaylarla başlayıp vahşete dönüşen ne trafik kavgaları var sen biliyo musun zilli???

*Onuncu adam kuralını çok sevdim İsrail'li liderin. Dokuz kez uyarı gelmesine rağmen "olmaz-imkansız" dediğimiz şeyler başımıza gelirse, onuncu adam ne kadar saçma da olsa gelen uyarıları ciddiye alır ve tedbir alır; bu zombi saldırısı fikri bile olsa....

*Onu bunu bırak da her kadın böyle bir adam ister.... Güçlü, kontrolcü, lider ruhlu, becerikli, korkusuz, centilmen, romantik, fedakar, vefakar...
Misal kimse yapamazken zor durumdan kurtulan erkek, ailesini de kaçıran erkek.... onunla olmak istemez misiniz? Filmin daha ilk sahnelerinde kaç kişi telef olurken, çoğu adam ailesini kurban verip, beceriksizce bi b*k yapamazken gönül Brad'in yanından gitmedi ki?
Hem kim istemez ki binanın tepesinde durup hasta olma ihtimaline karşı ailesini güvenceye alan adamı; cahil, düşüncesiz, korkak, burnu dik, dediğim dedik olan binadaki göçmen adamın aksine...


İşte böyle adama plan yapma, yönetme yetkisini bırakıp, tamamen güvenip  gözü kapalı dersin ki "götür beni gittiğin yere..."



İzleyin bence bu tarz filmler seviyorsanız. Bu türde başarılı bir film, pek mantıksal açığı kalmamış, oyunculuk, kurgu güzel, üzerine bir de bu adam Brad Pitt !!!
Daha ne olsun :)

8 Temmuz 2013 Pazartesi

hastayım hasta, canım ister pasta; (mümkünse çikolatalı)


insan bu tarihte hasta olur mu yaaa?
boğazı böyle şişer,
yutkunmaya bile zorlanır mı?

halsizlikten kolunu kaldıramaz,
bütün kemikleri dayak yemiş gibi ağrır mı?

hasta hissetmekten böylesi nefret ederken,
bir nane limon kaynatack kimsesi yokken,
insan hasta olur mu???

7 Temmuz 2013 Pazar

anılar kirlenirse...


güzel şeyleri mahvetmek insanın doğasında var...
tüketmek, yiyip  bitirmek,
yıkmak, dökmek, bozmak....
 tamir etmeye çalıştıkça kırmak...

bunlar arasında en acısı anıları kirletmek,
nasıl olsa yaşandı bitti,
artık hiçbir kirli el değemez derken,
rafların en arkasında, en derinine saklamışken,
bulunması, çıkarılması, 
karaya çalınması...

ahh ne acı, ne gam, ne keder...
güzelliğin bir anda sise boğulması,
gözden ıraklaştırılması,
gönülden silme çabaları...

"her şeyi sise boğuyosun çocuk
da ben tozu dumanı sevemem,
kişisel değil bünye meselesi
alerjim  var tatlım...."