26 Aralık 2012 Çarşamba

bu mim'den anlaşıldığı üzre; BAĞLANMA SORUNU'm var !


Burcc'la "zor mim" diye direk etiketi yapıştırdığımız bir mim gelmişti Nilesi'nden...
Hemen o an yazmaya başladım, ancak son dakka eve, kapıda kalmış bir arkadaşı yatıya misafir aldık.
O sebeple yarım kaldı, gecikti....
Sorry :(


Öncelikle bu mime zor gözüyle bakmamın sebebi;
"en" "en çok" "en sevdiğin"..... gibi soruları çocukluğumdan beri hiç yanıtlayamadım...
Yaa sevdiğim bir sürü var da...
en sevdiğim diyecek kadar beni benden alan bir şey yok...
ne şarkıcı, ne film, ne kitap, ne en sevdiğin şarkı......

Ben bunun sebebini "bağlanamamak" olarak görüyorum...
bağlanma sorunum mu var ???**!!!
olamaz mı? -olabilir 
:)

Gelelim sorulara;

*en sevdiğim blogger?
Başta Burcc... Ama söylemem gerekir ki dinlemek okumaktan çok daha eğlenceli... kaçırıyorsunuz yani :)
diğeri Serrose... blog dünyasını onunla ve pucca'yla tanıdım ve sevdim..
Bikotbitişört, Melodram, Lokes, Elfony, son zamanlarda tersimpiçtir ilk aklıma gelenler...

*en sevdiğim aksesuar?
Küpe...
Çünkü takabildiğim ve takınca bana az da olsa yakışan tek takı bu...
Yüzük dolmacık parmaklarımda komik duruyor, bileklik sanki kolumu, onun altında kalan el parmaklarımı sıkıyor gibi görünüyor...
Halhal severim ama çok kullanamıyorum...

Ve de saat deyince.... Ben çocukluğumdan üni.ye kadar her gün saatle dolaşan bir insandım.Sonra saatlerim eskidi, paraya kıyıyım da en iyisini alayım diye bekledim... Ama son zamanlarda dayanamadım hasrete ve birkaç tane orta halli aldım.
Ayrıca saat tam olarak aksesuar değil, ne tam zorunlu (kıyafetler gibi, çorap, pantolan gibi) ne de tam aksesuar (kolye, küpe gibi) O yarı zorunlu bir şey (şal gibi, çanta gibi)

*en sevdiğim hayvan?
Yok aslında böyle bir kategori ama bir Labrador köpeğe hayır demem, ama evde değil !
Bir de 3-4 yıllık gonzales sevdam var ama sevgiliden ve ev arkadaşından resti yedim, ayrıca düzenli seslere karşı alerjim var ! o sürekli tıkır tıkır dönünce sonunda onu duvardan duvara halı yapıp doğramaktan korktum !!!

*en sevdiğim içecek?
direk kola diye atlayacaktım ki çok daha baba bir seçenek geldi aklıma; su !
Günde iki lt su içince kendimi kuru hissediyorum düşünün..

*en sevdiğim tatlı?
yok...
eskiden yaş pasta derdim ama soğudum artık çünkü o kımıl kımıl aradığım hissi hiç alamadım, bulamıyorum...
benim için eevrenin gizemini çözmek gibi bişey... İdeal erkeği bulmaktan zormuş yane !

*en sevdiğim yemek?
değişir...
sebze; fasulye, patlıcan...
et; mangal- tavuk,et,adana
ve daha birrr sürü bilemedim şimdi; hepsi de benim bebeklerim...

*en sevdiğim film?
değişir...
fantastik; YÜZÜKLERİN EFENDİSİ...
hiç "en" diyeceğim yok ama
başucu filmi; The Holiday

*en sevdiğim PC programı?
yok...
zerre anlamam...

*en sevdiğim tv programı?
değişir...
bu cevaba şaşırmadınız dimi :)
dizi; Grey's Anatomy, The Newsroom
Ben yurttayken iki yıl gece 12den sonrası Discovery Channel saati oluyordu...
Miami Ink'i çok sevdim. Nasıl yapılır, biraz da mytbusters...
Made güzeldi MTV'de

*en sevdiğim renk?
siyah, mor ve altın rengi (ve türevleri)

*en sevdiğim çizgifilm karakteri?
jeanne d'Arc, herkül, sylvester 

*en sevdiğim yazar?
illa dencekse biri;
Jane Austen,
Jules Verne...


Öfff göbeğim çatladı !!!
bitti benimki...
Mutlu Eller ve Bal Böcükleri'ni mimledim.
Ayrıca okuyup da "ben bunun üzerinden kalkarım" diyen varsa HODRİ MEYDAN...
beklerim...


25 Aralık 2012 Salı

ŞÜKÜR....


Son mim'de 2013'ten istekleri yazdığımda bile acaba abartıyor muyum diye düşündüm...
Bir önceki mimde şükretmek hakkında o kadar şey yazdıktan ve öyle hissettikten sonra istediklerim fazla geldi.
Burcc az istemişsin dedi. 
Okudum tekrar yazımı ve bazı şeyleri de silesim geldi.
Çok şey istemişim.
Çok dilemişim, hak etmediğim şeyleri bile...

Sonra bugün bir video izledim...
Ve utandım...
Evet istemek gerek,
Taparcasına dilemek yerine bir takım isteklerimiz tabi ki olmalı...
Biz isteyelim ki Rabbi'm versin, o da dua edip istememizi istiyor,
biliyorum ama...

Bir şeyler için dua edince hak etmediğimi düşündüğüm çooo...ok olur..
Bir şey isteyince aynı anda bir suçluluk içimi kaplar...
Ve videodan sonra ağlama hissettirir...



Tüm istekleriniz gerçekleşsin ama ...
Siz dilemekten vazgeçmeyin...



23 Aralık 2012 Pazar

2013... ı wanna be everyhing...


4 tane olmasına karşın yabancı dizi ve filmlerden ezberlediğimiz repliğe itinaden "doğmamış kardeşim" Burcc bugün yine günümü kurtardı bebek.
Bende mimini yapıyım artık ayıp oldu dedim.

not; bu arada Burcc kardeşim olsa çok döverdim, saçını başını yolardım garibimin; hiç öyle bir bünyesi yok bizim yamyam kampı(evde)nda yok olur giderdi :)

Mimi geciktirmemde bir etken de 21 aralık- 2013'ü görüp göremiceğimiz kesin değil, kendimi yormıyım dedim :)
deeerrrmişim...
Değil tabi bu arada o konu hakkındaki geyiğe hiç takılmadım ama dershane çocuklar 'hocam ne düşünüyorsunuz?' diye sorunca "ben inanmıyorum, kopmaz" dedim
 "niye bu kadar eminsiniz?" "neden? nerden biliyosunuz?" dediler
"büyük kıyamet alametlerini görmedik" dedim.
Tabi tüm sınıflar ve çocuklar işi kurcalayınca hep aynı konuşma;
"misal Hz.İsa dünyaya inmedi, güneş batıdan doğup doğudan batmaya başlamadı, kadın nüfusu erkek nüfusundan çok fazla değil daha, çok fazla olcak 2-3 katı" gibi...

Ve 8'lerin 9'ların tepki aynı;
"Ne güzel bir erkeğe 3-4 kadın düşecek puahhahahah !!! "
üff hepsi salak !!!

Neyse 2013'ten neler istiyorsun;

*Öncelikle sağlık istemiyorum ben yaaa, çok sıkıldım bu laftan.... Huzur ve rahatlık istiyorum kendim için ve tüm sevdiklerim için(şu an hasta biri olarak en ufak hastalık bile bende rahatsız hissetmeme ve huzursuz olmama neden olurlar. Bunu isteyerek sağlığı kıvırdım çaktırmayın )

not;bundan sonra kendim için söylediğim her şeyi ailem, Hüshüs ve arkadaşlarım için de istediğimi anlarsınız herhal, papağan gibi olmasın...

*Arzu ettiğim her şeyi elde etmek istiyorum tabii (çok korktuğum ve ucu açık bir laf olduğu için hayırlısı demeye korksam da) hayırlısıyla...
Aslında her şeyi bu maddeyle bitirebilirim... İstediğim her şey olsun, bitti :)

.....
Pislik yapmıcam tamam, yazıyorum.

*OKULUM BİTSİN bu yıl....
Nolur nolur nolur, bu suç belki affolur (ilk sene kalmaktan bahsediyorum)

*LÜTFEN FORMASYON ALABİLEYİM !!!
valla parası da hazır helalinden...%80 zamma kadar da dayanabilirim bak, neyse parası veririz nolcek ???

*Ailemin tüm sıkıntıları bitsin !!!!!!

*23 yaş gözümü korkutmaya başladı, yaşadığım en güzel yıl olsun istiyorum...

*Kafama taktığım şeyleri yapabilmeyi istiyorum...
evet evet...senden bahsediyorum tez ! evet g*t korkum başladı şimdiden...
evet evet... senden de bahsediyoruz fazlalık 20 kilo :( ay dur bi tansiyonum düştü su içiiiyim devam.....

kısa bir aradan sonra 2013'ten istek parçalar devam ediyor...

*2013'te hep hayırlı ve iyi niyetli insanlarla karşılaşalım...

*Ablama cillobundan bir mad men ;) Bet'e öss'den güzel sonuç, okullarda başarılar...

Daha ne isterim yaaa,
Şükür....
İstediğim her şey olsun daaaa, başka bir şey istemem :D



bu mudur?
bu'dur...





18 Aralık 2012 Salı

ilk mim Burcc'dan


Sağolsun Burcc geç olsa da mimledi beni.
Niyeyse bir yazasım gelmedi birkaç gündür, (inan ki nazımdan değil yaneeee) 
now here we go !

O zaman gelsin sorular;

1)mantığın mı yoksa duyguların mı ön plandadır?
Sanırım çoğu sorunun cevabı kesin, net olacak. Buna da rahatlıkla %60 mantık %40 duygularımla hareket ederim diyebilirim.

2)insanlar neden mutlu değiller? niye gözlerinin önündeki mutlulukları görmüyorlar ve şükretmesini bilmiyorlar?
Depresyon hallerinize bakın... Genelde bütün gün evde geçen günlerin ardından gelir ve toparlayamazsınız bir türlü. Dibe sürüklenir, battıkça batarsınız.
Halbuki yaşamınız misal; sabah;07:00 kalk, kahvaltı et, özenli giyin, makyaj yap, saç-baş yap....Güne zaten güzel başlarsınız. Okul, iş, ardından arkadaşlarla yemek, ordan hobinize göre kurs, yapılacak spor, gidilecek yerler derken gün 25 saat gelir, her şeye zaman yeter, boş kalmayacağınız için sürekli dinamik kalırsınız. Hantallaşıp depresyona girmezsiniz.
Yani boşluk en başta, tembellik, kendinden vazgeçmişlik, inançsızlık (sadece dini olarak değil; kendinize inanmamanız, hayatın güzel olduğuna inanmamanız vs.)
Şükretmeyi bilmemek asrın sorunu... Her şey ellerinde, keşfetmek yok, yemek ağızlarında, imkan ellerinde, şans ayakları altında... Sahip olduğunuz şeylere bakın;
para, iyi bir aile, sağlık durumunuz, arabanız, eviniz, ailenizin başında olması vs. birine bile sahipseniz onun sizin olmak zorunda olduğuna inanıyorsunuz, hakkınız olduğunu inanıyor, onsuzluğu düşünmüyorsunuz. Keyfiniz azıcık kaçsa isyanladasınız. Hayır bencil boş beyin sürüsü (olan bizler) hiçbiri hakkımız değil, hiçbirine sahip olmak zorunda değildik !!!
Ama sahibiz, şükür et !!!


3)çok para harcayıp keşke almasaydım ya da harcamasaydım dediğin bir şey var mı?
Param toplu gelince ilk haftaki hatta ilk günlerdeki harcama grafiğim evet çok... Ay sonu şunu almasaydım dediğim olur ama en fazla bir-iki günlük düşüncedir. Şu an aklıma bu cümleyi en son kuruşum bile gelmedi yani (not; şu an ay başındayım...param taze geldi)

4)haklı olduğun bir noktada kendini savunur musun yoksa susmak adalet mi dersin?
Haklıysam ve eminsem zaten ses yükseltmeden, "öyle değil bak böyle" tarzında konuşurum. Ama karşımdaki inatla devam ederse susar ve haklı olduğumu kanıtlarım.
Ve kabul, piç bir sırıtışla, o sırıtışı saklamaya çalışma arası bir kaymışlık olur yüzümde :)

5)tok gözlü müsün yoksa her şeyim olsun diyenlerden misin?
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenirim ve şükrederim... (aile, maddi durum, doğduğum ülke, ten rengim, saçım vs. gibi.) Ama kendimle ilgili birçok keşkem var...
Kendim konusunda aç gözlüyüm evet....
Bir spor dalında başarı isterdim...
Müzikle uğraşmak isterdim...
Mesleğim olarak seçtiğim ana yol var ama kendime yakın gelen birçok mesleğe bakıp özeniyorum vete...
Kişiliğimde şu özellik olsaydı, bunu yapabilseydim diyorum...gibi...
Şekil a-1; bu yazı...

Bitt'ti benimki :)
Ellerimi de yıkadım, gidiyorum :)
Reklamı hatırlamayan deli demesin, youtube'a baksın :)


11 Aralık 2012 Salı

ÇOCUKLAR...


Hani dedim ya çocukluk aptallıktır diye...
Öyledir... Ve buna çocukların hakkı vardır...
Aptal olmak-olabilmek haklarıdır....
Dökmek haklarıdır...
Yıkmak haklarıdır...
Takılmak, tökezlemek haklarıdır...
Hata yapmak hakları, ağlamak, sorun çıkarmak, aileyi bezdirmek haklarıdır...
Bin kez aynı hatayı yapabilirler...
Ellerindekiyle mutlu olmayabilirler...
Şükretmeyip birazCIK şımarık olabilirler...
Sadece kendilerini düşünebilirler...
Zora gelince kaçabilirler...
Para kazanmak zorunda değiller...
Sizi tatmin etmek zorunda değiller...
Sizi hayal kırıklığına uğratabilirler...
...
..
.
Çocuk olmak budur çünkü...
Dünyaya gelirken onlara sorulmuyor...
O aileyi ister misin denmiyor...
Korunmasızlar..
Güçsüzler...
Büyüklerine muhtaçlar...

Pucca'nın yeni kitabını okudum. Hızlıca okuyım dedim son bölümlerini... Burcc'a yakalanmıyım dedim... Ama yakaladı beni... "Noldu, niye ağlıyorsun?" dedi... Cevap veremedim... Sindirmeye çalıştım... Düşünmemeye çalıştım... Bugüne kaldı düşüncelerimi paylaşmak...


Ailesinin yaptıkları malum... Okuyan bilir...
Diğer kitaplarında da hissettirmişti bu tür durumları...
Ve bana çoook koydu bir çocuğun iç dünyasıyla bu kadar yalnız kalmak...
Sorunlu bir ailede, psikopat durumdaki bir çocuğun ruh halini dinlemek...


Üzerine bir de geçen Cumartesi Yastık Adam'a gittik.
Psikopat bir ailenin iki çocuğuna deney yapıp, birini 7yıl kapatıp işkence etmeleri...
Bunun bir senaryo olduğunun tabi ki farkındayım...
Ama örnekleri, yaşanmışlıkları var...

Haberlerde hiç mi duymuyorsunuz...
Akıl hastası diye kapatılan çocuklar...
İşkence görenler..
Daha bebekken öldürülenler...

Burnumun direği sızlıyor yazarken bile.....



Nasıl bir vahşettir minicik ruhlar, minicik kalpler avuçlarınızın arasındayken onu hırpalamanız...şiddet göstermeniz...canının yakmanız....merhamet etmemeniz !!! Masum, dünyadan bi-haber, suçsuz....
Ben bir taraf güçsüzken edilen koca koca adamların yaptığı kavgaları anlamazken,
çocuklara yapılanlar kanımı donduruyor...
Nasssıl bir vicdansızlıktır ki acaba...
Nasıl bir beklenti, nasıl bir ego tatmini, nasıl bir ruh hastalığıdır...


Yani bir çocuk ne kadar suçlu olabilir ki????



Sapığına ayrı lanet


Kullanana ayrı lanet



Çalıştırana ayrı lanet...
Onlara yapılan her kötülüğü, acımasızlığı, İLGİSİZLİĞİ, SEVGİSİZLİĞİ, KÖTÜ MUAMELEYİ, İHMALKARLIĞI, ŞİDEETİ ve nice doyurulmamış sapkın düşünceyi lanetliyorum...
Umarım böyle insanların iki dünyada da yatacak yerleri olmaz...

Bak beddua etmeyen beni yine nassıl kızdırdılar...ağlattılar...
Neyse...

Bi veletten şarkı o zaman size... Moral düzeltmece...
Nasıl şeker bi çocuk, ne muhteşem ses...
Arkadaki zibidiye de bakın... Arkadaşını taklit ediyo...



Çocukluk Aptallıktır...


"Çocukluk aptallıktır" sanırım Füsun Erbulak 'ın Aşk Anarşisttir kitabında geçiyor...
Emin değil, tamamen sallamış olabilirim.
Ablamın bir arkadaşının kitabıydı. 
Kitaplarının hep altını çizer, beni gıcık ederdi... ( Kızın kendi kitabı bana ne oluyorsa artık ?)
O günden kalma herhalde kitap altı çizmem, öss dönemi bile evde kağıt kalmayana, gıcık olana kadar soruları karalama kağıdında çözüp, sadece şıkkı işaretledim...

Neyse konumuz bu değil...
Çocukluk aptallıktır....
Kendinizden örnekleri çoğaltın işte...

Benim en salak anım deyince aklıma ilk önce gelen şu;
Kulağım iltihap olmuştu. Yıkatmaya gerek duymadan damla tedavisi verdi doktor. Geçti ya da geçer gibi oldu.... Feci kaşınmış olacak ki ben bunu ucu sivri bişeylerle kaşımışım.
(Not; Evde denemeyiniz !!! )
Azcık kanattım herhalde ben onu, yani sanırsam, yani herhalde galiba sanırsam.... 
Sonra iki-üç gün daha ilaç damlattık falan.
Nassıl kaşınıyorsa artık bende yine yine YİNEEEE akıllanmadan bişeylerle kaşıdım.
O an  farkettim ki bişey var !!
Kulağımın içinde bişey var bildiğin....
Bende o elimdeki aletle kenardan kaydıra kaydıra çıkarttım zorla...
Bir bak sen (midesi kaldırmayan direk diğer paragrafa geçsin, alınmam darılmam...  hayır yani niye kendimi de bu kadar rezil ediyosam artık ! ) kan, iltihap falan kurumuş, yara kabuğu falan bir kitle haline gelmiş.

Mercimek büyüklüğünde, yok yok rahat iki mercimek büyüklüğünde,siyahlı kırmızı gibi (bak şimdi durduk yerde mercimekten soğuttum kendimi ! Burcc bu hafta mercimekli, kabaklı bi yemek yapcaktı, TÜH ! ) çıkan kitleye bak sen. Gözler yaşarsın, ha ağladım ha ağlıcam... Aklıma gelen tek şey var; KULAK ZARIM DÜŞTÜ ELİME.... Başka bir açıklaması olamaz.... Kanamadan ölcem falan diye bayaaa bir kan gelcek mi diye bekledim elimde peçete ile...Sonra "bunun benim hatam olduğunu öğrenirlerse bizimkiler kızar" diye o parçayı kulağıma geri tıktım....
Evet, evet bildiğin kulağıma geri ittim. Çok itmedim ki hemen düşsün geri bizimkilerin yanında...
Bir yandan da düşünüyorum ki "doktor anlar mı benim oynadığımı ? kızar mı?"
Korka korka yat sen ve ertesi gün sağır mıyım diye sağlam kulağı tıkayarak test et kendini....defalarca...

Tabi bişey olmadı...
Büyük ihtimal de o şey düştü gece...
(Nerden mi biliyorum; bana bi cacık olmayınca, iki gün sonra kulağıma kulak çubuğu sokup kolaçan ettim. Napayım merak adama her b*ku yaptırır )

Neysee... Ben bunu da anlatmıcaktım yaaa...
Diceğim odur ki;
Çocukluk Aptallıktır...

Lise hazırlıkta hoca sordu, "sorduğum an aklınıza gelen ilk 3 şeyi yazın;
Hayatta yapmak istediğiniz şeyler neler?
Bir nevi bucket list yani:)

*Kazım Koyuncu konserine gitmek
*Ayna konserine gitmek
*Bi Fener derbisi izlemek Şükrü Saraçoğlu'nda...
dedim hemen hiç unutmuyorum...

Ne basit hayaller, ne basit isteklermiş...
Aptallıkmış o zamanlar...
Ama değerli aynı zamanda...
Misal Kazım Koyuncu konserine gidemedim... Hastalandı, vefat etti....
Fener maçına hala gidemedim...
Ayna konserini ise en önden izledim....
Hala bayılsam da, ben eski Ayna'ya aşıktım...
Erhan Güleryüz favorim olsa da Cemil Özeren gidince resmen grup bozuldu diye ona da çok bozulmuştum...
Geçenlerde o da Hakk'ın rahmetine kavuştu...
Ve benim delicesine sevdiğim şarkılar kaldı...


Youtube'da bu şarkıyı görünce çocukluk anıları geldi aklıma...saçmaladım...
Sürç-ü lisan ettiysem affola...
Kafa ütülemede son nokta...
puhahahahah :)



7 Aralık 2012 Cuma

YAKINDIKLARINLA KUŞANMIŞKEN, YAN ONLARLA !!!


sen bana hiç bakmadın... gözlerimin derinine ilişmedin hiç...
uzaktan öyle...yabancı gibi davrandın...
yabancıydım gerçi senin dünyana... "yabani" demiştin bir kez benim için... "iki lafın belini kıramaz o"... halbuki bahsettiğin şey iki lafın belini kırmak değildi... alıştığın 'basit kız' tablosuna uymuyordum... rahat, arsız ve fütursuzca flört etmememdi sorun... 
alışkın olduğun hiçbir tabloya uymadım ben gerçi.... basit değildim... zordum ki uğraşmadın... uğraşmaya değecek kadar güzel değildim... bir gecelik yatıp atabileceğin bir kız değildim... sadece tensel zevkler alabileceklerinden olmadım... daha fazlasını isteyeceğimi biliyordun... saygı, düzenli bir ilişki, hoşlantıdan biraz fazla, aşktan da az a tav olacağımı biliyordun... rol de yapmadın bana... rol yaptıktan sonra istediklerini yerine getirmeyeceğimi biliyordun... uğraşmadın...

senden aynı zamanda nefret de ettim... gözümün önünde 'şarküteri reyonuna ait' kızlara kur yaparken, zaten göklerde olan münasip yerlerini arşa kaldırıyordun... hepsi kendini önemli sayıyordu... basittiler... o kadar ucuzdular ki sen onlara bi bedel bile ödemedin... promosyona sokup kendilerini, kucağına attılar bedenlerini...
hepsi "bu sefer..." dediler bu defa özel olduğunu hissettiler... azcık düşünseler bunun koca bir yalan olduğunu anlardılar... ama senin oltana beyni olmayan, aklı beş karış havada aptallar denk geliyordu...

sana olan zaafımı anladın... çünkü 10 metreden anlaşılıyordu aptal tavırlarım... ağzım açık seni izlerdim... yanında konuşmaz, sadece gizli gizli sana bakardım... yanında bir kız görünce yüzüm düşerdi... anladın dimi? anladın, aldın av kokusunu... hiç iyi davranmaya bile çalışmadın... o iki günlüklere davrandığın kadar bile  iyi davranmadın... yaftaladın beni ve zulme başladın...
önce farketmedim... bir kaç iyi davranıp yüzümü güldürüyordun ama gözlerinde bir şey vardı... bir alay, bir acıma, bir kibir... işlerini yaptırdın... beraber yemek yeme teklifi edip beni yemekhanede beklettin 2 saat... arada beni arsızca sıkıştırıp yanaklarımı kızarttın... güzel olduğumu bile söyledin inanmadan... benim iyi birilerini hak ettiğimi... öpülesi dudaklarımın, bakılası gözlerimin olduğunu söyledin.... öyle bir andı ki sen benle alay ederken ben kendimi miss world finalisti ilan etmiştim... 
yanına daha kolay yaklaşabildiğim, ortamına sokulabildiğim bir zaman yani zırhımı bir miktar indirdikten sonra herkesin yanında alay etmeye başladın benle.... açık açık senin peşinde koşan fino olduğumu söyledin... o yapma tahtında, o çevrendeki şakşakçılarla güldün bana.... 

gözlerine baktım... taa derinine... bunu lisede ergenler yapardı... çevresinden ilgi toplamak için grubun en safına, en çelimsizine, en eziğine giydirirlerdi.... o masumiyeti, o var olma çabasını aradım...
yoktu... acımasızdın.... bilerek isteyerek bir kalbi yağmalıyordun.... o gülüşler, o alaylar başımı döndürdü... tepki veremedim.... elimde fincan varmış, fincanda çay varmış neden sonra geldi aklıma... onu yüzüne bile çarpamadım.... zaten bir tek kelime edemedim de, onu bari yapsaydım.....
nefret edemedim de senden... sevmemek için çokcana uğraştım...
beddua edemedim de sana... mutlu olsun, iyi olsun dualarıma bir son verdim...


kötü bilmedim ki ben seni hiçbir zaman...
kaybolmuş bir ruh.... kırılmış bir kalp gördüm...
ya da hepimiz post modern ıssız adam hikayesine fazla inandık...
adamlar da bu yaralı, derin, geçmişte yaşamış da unutamamış muhabbetine takıldı...
kızlar da "ben bu yıkık, kırık, kayıp adamı yola getirip kendime köpek gibi aşık ederim" fikrine aşık oldu...

iyi de sen demedin mi;
aşk istiyorum dedin...
kızlar çok ucuz diye şikayet ettin...
bugünlerde her şey yatıp kalkmalar diye sinirlendin...
bu kızların hepsi eğlenilecek diye caka sattın...
bu dönemden nefret ediyorum diye yakındın...

dilin başka söyleyip, beynin başka mı çalıştı?
kalbini susturup uçkuruna mı uydun?
o kızlardan bıktın da niye bir tane düzgün insana yaklaşmadın?
niye ben ve benim gibileri yaftaladın ;kezban mı demedin, çirkin mi? eski kafalı mı demedin, eğlenceden anlamayan mı? yoksa iki dakka geçirilmez onla, yüzüne bakılmaz mı?

neyse neyse...
anladım anlayacağımı...
aldım dersimi, oturdum aşşağa...

o ucuz numaralarınla tüm geceler senin olsun...
benim boğduğum aşkıma hatıra, bi tek atasım var...






6 Aralık 2012 Perşembe

ben-sen-o / biz-siz-bensiz....


ne acı lan..
ne acı seni onunla görmek...
'o' olması şart değildi...'bu' da olurdu 'şu' da...
seni teklik 3.şahıslarla görmek it gibi...

ne acı lan...
ne acı seni mutlu görmek...
ben acı çekerken senin gülüyor olman...

ne acı lan...
ne acı senin acılardan sonra bu kadar yarasız, kanasız çıkmış olman...
bana gazi ünvanı verdiler....
metrodaki beyaz koltuklar, devletin ayırdığı maaşlar benim...

ne acı lan...
ne acı gidişini bile üzerinden çokca zaman geçince anladım...
koku olmasa anlamazdım bile onu da...
koku mu? evet leş kokusu... ölüm, çürüme kokusu... burnumun dibinde...
kokumdan komşular şikayet bile etti belediyeye, ne diyosun?
geçmedi kokum, hala üzerimde... boş mezar gibi kokuyorum...

ne acı lan...
ne acı geride hatıran titreyen eller bıraktın.... bacaklarım da her daim titriyor, doktor bile sebebini bulamadı...
yer ayağımın altında sallanıyor, yer çekiliyor gibi hissediyorum; her gün.... her saat... her an !

ne acı lan....
ne acı bana acımamış olman...
misal düşün gözünün önünde düşmanın var, feci benzetmişler.... hala dövüyorlar üstelik... burnu kırılmış, birkaç kaburga pert... evet evet bakarak anlayabiliyorsun enkazını... düşman da olsa için acımaz mı?
ya da düşün sana zarar vermiş biri,örneğin geçen gün bıçaklamış seni... şimdi senin yüzünden adama işkence ediliyor... kesin öldürecekler ama yine de biri dakika başı bir bıçak darbesi, bir jilet kesiği atıyor... tırnaklarını çekip arada elektrik veriyorlar... insan dediğinin için dayanmaz dimi? 'hemen öldürün' dersin... 'sıkın kafasına ölsün, kurtulsun'....
işte bana bu insaniyet namına göre bile davranmadın...
senin yüzünden, senin sayende senin için acı çektim... öyle acı ki..............................................
beni bir zamanlar sevmiş olduğun için değil, seni köpek gibi hala seviyor olduğum için değil, seni giderken bile suçlamadığımdan, sen bombok suçluyken bile sana kızmadığımdan  değil.... ve hatta insan olduğum için bile değil -çünkü bu acıyı bir hayvan bile çekiyor olsa kalamaz kimse böyle tepkisiz-...
sen insan olduğun için acımalıydın bana....

ne acı lan...
ne acı hala mutlu ol dileğimin günde ettiğim tek dua olması...
o kadar içten ettim ki ve de..... laf da değil... asillik göstergesi değil.... klişe değil....
en son baktığımda 'canım karşılığında ona ömrü boyunca 7/24 mutluluk vereceksin.... ne dersin?' diye pazarlığa bile geçmiştim....
 'tamam hadi uyku saatlerini çıkarabilirsin 7/18 olabilir' diye de indirim yapıp istediğimi kapmaya çalıştım....
pazarlıkta iyiyimdir hani... çaktırma ;)

ne acı lan....
ne acı sana az biraz benzeyen bir adam benim yanımdayken senin karşımda elin başkasının elinde oturuşun...
yok ya şaka değil, cidden sana benziyor ama ne kadar benzeyebilirse....
parfümü sen kokuyor, senin gibi giyiniyor, evet o da siyah bir motora biniyor....
evet evet ciddiyim... ve hatta inanmazsın yanağının aynı yerinde ben var onunda...
ve güldüğünde göz kenarları kırışıyor öylece... ama senden biraz çokcana...
evet aynı sigarayı içiyor sen gibi....
evet aynı yemekleri yiyor o da...
evet o da yaşıyor...
o da bana işkence ediyor...
o da benim acımı önemsemiyor, fiziksel boyutlara ulaşıyor bana zararı...
evet gözlerinde onun da bana karşı bir sevgi bir aşk yok...
onun da gözlerinde yabancılık var...
o da ard arda yalvarmalarımı duydu 'gitme' diye....

ne acı lan... 
ne acı senin yanındakinin bana hiç mi hiç benzememesi...

ne acı lan...
ne acı beni gör diye kendimi paralamam....
bana doğru hafif başın kaysın, beni gör de tepki ver diye kapıda bekleyen uşak gibi el pençe divan duruşum....
beni gör de eskilerden bir bakış at...
at da bu anıyla bile 3-5 ay kendimi mutlu sanayım... bu anıya boğulayım...

ne acı lan...
ne acı benimle kesişen gözlerinde gördüğüm tek şeyin;
HİÇ
oluşu...

ne acı lan...
ne acı bu hiçle benim yaşamımın biraz daha  piç olabilmesi....
ve de arsızca komik....





5 Aralık 2012 Çarşamba

MASAJ ÇEKTİ CANIM ...


Bugün herhangi bir gün gibiydi...
Sıkıntı geçirsin diye sinemaya gittik; Skyfall'e... Bi ara kafam düştü düşünün... Sıkıldım bi bay geldi bana...
Neyse işte boynum ağrıdı... Aynı kitabı okumaya çalıştık Burcc'la, azcık soğuk yedi ve kastım, azcık da sinema derken boynum pert !!!
:(

Uyanık olduğum zamanların %40 ında falan boynum ağrıyor, fıtık mı ilerledi, benim canım mı fazla tatlı (!), hastalık hastası mıyım tam çözemedim....
Neyse boynum için bir masaj çekti canım ki sormayın....


Sonra aklıma iki sene önceki yazdan bir anı geldi, şöyle ki;

Biz iki yıl Antalya'daki bir otelin su sporlarını işlettik.
Kasada ben durdum bütün yaz boyunca...
Hem çok eğlenceli, hem insanları tanıdığım, hem kadın-erkek ilişkileri üzerine müthiş gözlemler yapabidiğim (!) zamanlardı.


Sürat tekneleri, geziler, paraşüt, jetsky,banana,kanon vs... 
Ben genelde turistlerden uzak durup -İngizlizceme hala güvenim yok. Elin turizmcisi benden kötü konuşuyor, ben gibi mükemmel konuşmaya, düzgün cümle yapısı kurmaya uğraşmıyor, doğru kelimeleri seçmek için uğraşmıyor, dışardan iyi konuşuyor gibi görünüyor ya neyse ! - Türk turistlerle konuşuyordum. İnfo'cular fazla indirim isteyen olunca Patronun Kızı orda, izin vermiyor derdi, obje olarak dururdum, paraları alır, fiş keser, güvenlik sözleşmeleri okutur, imzalatırdım...
Ve boool boll etrafı gözlemlerdim...

Bi ara otelde çalışan iki kişi geldi; kız cillop -yönetim bölümünden-, oğlan taş-masör !-
Geldiler işte, paraşüte bindiler. Azcık ıslanmışlar, zaten herkes paso bikini, şort.... Nassıl güzel duruyorlar; bakıp bakıp "Rabbim sen nelere kadirsin, neler yaratmışsın" falan diyorum. Çift olark da feci yakışıyorlar falan, Allah bağışlasın yavrucakları...

Kız bişeye sinirlenmiş, el belde, dimdik duruyo, oğlanla arasına biraz mesefe var, agresif bir duruş, çatık kaşlar tartışma modunda konuşuyor.
Oğlan da nassıl bir velet ki; kumral, yeşil gözlü, kirli sakallı, şöbiyetten hallice kaslı ve müthiş gülüşlü bi bebe...
Kızı dinliyo ama suratındaki o aptallll, o aşıkkk, o sevgi dolu gülüş geçmiyor.
Kız da doğal olarak adam kendini takmıyor deyip daha hararetli anlatıyor, oğlan sadece sırıtıp kafa sallıyor...

Sonra oğlan kıza "hımmm" diye dinleme belirtisi gösterip elini kızın boynuna attı aynı anda da azcık yaklaştı... Gözleri gözlerinde, gülüşü "p*çlik" seviyesinde artık, yavaştan kızın boynuna masaj yapmaya başladı ama çaktırmadan...


Bacım sen bir eri ! Bir yumuşa, adamın elinde kedi kıvamına gel, adama yaklaş, dayan hatta... Mırıldanmadığı kaldı, gözler yarı kapandı falan, saçmalıyor ve de... Ne söylediğini unuttu ki gariban....
Oğlan nassı gülüyo haline.... Kızın son kelimeleri de oğlanın önce burnuna sonra dudağının kenarına minicik kondurduğu öpücükler sayesinde puf ! dedi uçtu, söndü...

İşte bu romantik sahneden sonra bende eridim tabi çaktırmadan, gözlüklerin ardından... 
Bizim çalışanlar da adama "harbi çocukmuş... Bak kızların yuları elde nasıl durur" falan diye çapsız çapsız espri yapıp güldüler, imalar ettiler...

Ben ne zaman boynum ağrısa bunu hatırlıyor ve bir ahh ! çekiyorum.
Yanlış anlaşılmasın oğlana değil, masör bir sevgiliye olan ihtiyacıma...
Ben en iyisi Hüs'ü masaj kursuna yollıyım yaaaa !
Bu hayat bu acıyla geçmez yoksa :(







4 Aralık 2012 Salı

AHH O, KIZ OLSA...


Noktalama işaretlerine napıyoruz? -Dikkat ediyoruz. Virgülümün yerine tikat tikat !


Bu filmi izlediniz mi? Ruby Sparks...
İzleyin bence; çok eğlenceli, çok güzel...
Fantastik öğelerle güncel yaşamda çok normalmiş gibi bir anda karşılaşıyor veya bu durumlara anında alışıyoruz. Simgeler, imgeler, ve sembolist anlatımla yazarın dünyasına ben çok rahat girdim, çok da sevdim...
KAHRETSİN YAAAW EDEBİ KİŞİLİĞİM BATSIN !!!
Spoiler mi içercek ne içerirse içersin kısaca olay şu;
Genç bir yazar hayalinde bir kız yaratır, ona aşık olur ve kız bir gün "gerçek" olur...
Bunun üzerine bir film...


Zavallı çocuk, karakterini yaratırken yaptığı bazı hataların cezasını sonra çekiyor; kızın sorumsuzluğu gibi... Ve sonra da kızın karekteri üzerine bir daha yazmamaya karar veriyor...

Benim söylemek istediklerim işte burdan sonra başlıyor...
O kararsız, tüy bitmemiş, olgunlaşmamış, kendine güvensiz ve saf (!) oğlan (bakınız adam demiyorum, çünkü oğlan daha yavrum büyümemiş, olgunlaşmamış...) yerine bir kız olsaydı.... ?

Dırım-dırım-dırımdırımdırımdırım dırııııııım...
Gerilim müziğine bak....
Bu sorunun cevabı karşılığında bu müziği duyuyorum ben işte...

Çoğu kadın (ki kendimden yola çıktığıma göre en önce ben) başta ne olacağını bilmeden yarattığımız kitap kahramanı gerçek olsa hemen o daktilonun başına döner her ayrıntıyı düşünür, istediğimiz her duruma uygun bir adam yaratırız.... Çünkü kadın dediğin ince düşünür, ince hesap yapar, kurnazdır...bence...

Hiçbir sorunla karşılaşılmıcak bir ilik yazılır, kaydedilir ve herhangi bir sorunla karşılaşıldığında müdahele edilir nokta net !!!

Bu oğlan çok safmış caanıııımm...


Yine de izleyin siz...
Eğlenceli, güzel, sıradanlığın dışında bir film...
Hele oğlanın çıldırış sahnesine bayıldıııım ben... Oyunculuğu orda tam not aldı benden, kalbimi kazandı yaniii...
Kendimce ne yorumlar yaptım ayrıca...
 (Edebiyat bölümü okuduğum için, yeni edebiyat derslerinde eserleri ıncığına-cıncığına kadar incelediğimiz için, bütün sanatları,akımları öğrenip bunları eserlerde taradığımız ve karşılaştığımız her eser hakkında bu eleştirel gözle yaklaştığımız içüüünnnn ben kendimce biiiirrr sürü sanatsal sonuç çıkardım ama sizi bunlarla sıkmak istemem açıkcası.....)

İyi Seyirler...
:)

GICIĞIM, GICIKSIN, GICIKIZ - 1


Öncelikle bu etiketle yazmak istediğim birkaç reklam, film sahnesi, birkaç vecize var ancak kullanacağım kelime aklıma bir türlü gelmedi...
Olur mu sizin öyle benim olur bazen...
Eş anlamlısı, yakın anlamlısı aklımda; ağzımın ucunda kelime; ama bulamıyorum....
Ve tabi kii sinir olup kuduruyorum...



Çocukluğumdan beri, bizim evin kalabalık olmasından dolayı, hep anlatacak bir şeylerimin olmasından dolayı, bir şeyler anlatmak için savaş verilmesinden dolayı :D (Bunu bizim aile anladı) kendimi ifade edemeyince ciddi anlamda sinirleniyorum...
Yaş ilerledikçe azaldı bu durum ama şimdi de kelime dağarcığımın az olması hoşuma gitmiyor !!! Neyyys'sse....

Yazmak istediğim asıl olay şu ki;
 Ben artık nasıl gıcıksam artık, bazen izlediğim olaylara pislik müdehaleler yapmak istiyorum... Kendi kafamda baya bayaa baloncuk çıkıyor, kendi pislik yapışım kendime oynuyor ve arada Burcc 'la paylaşıyorum... Size de anlatayım istedim...


Adını koyamadığım bu durum misal şöyle;
(hani şu gıcık mat 2 konularına önce hoca bir giriş yapar da bir cacık anlamazsın da örneklerle anlamaya başlarsın -anlarsan tabi- öyle yaptım bende)

Wanted' da hani Angelina'nın son sahnesinde, kurşunu yine falsolu atıyor da 360 derece dönüyor en sonunda kendi kafasına geliyor yaa,
 Orda misal o kurşun niye onda bitiyor ki o hızla geliyorsa devam da eder...
O kurşun dönsün dursun o çemberde dönsün istiyorum :)


NOT;
O kadar karışık, belgisiz sıfat, belgisiz zamir dolu bir yazı ki, çoğunuz okumayı tamamlayamayacaksınız, okuyanların çoğu da anlayamayacak...
Okuyup anlayanlar beni ciddi ciddi anlamış, okumuş, hazmetmiş demek... 
Anlayan yorum bıraksın Alla'sen yaaa...

1 Aralık 2012 Cumartesi

Justin Bieber Büyüyünce...


Bu çocuk için yazı yazdığıma ben de inanamıyorum evet !!!
Ama aslında bu yazı onunla ilgili değil;
Bu Paul Weasley ile ilgili bir yazı...

Hani şu the Vampire Diaries'deki Stefan...



Dün yeni bölümünü izlerken hafakanlar bastı da beni...
Bu yazıda dediğiimi unuttum, Damon'ı da Elena'yı da şişlemek istiyorum....
Sınav bitti, evde de yalnızım sıkıldım diye izledim yeni bölümlerini...Iyyyk !!!

Neyse demem o ki, o kadar sinir harbinde ara ara daldım falan, başka şeyler düşündüm... Bir ara da göz yanılsaması oldu.... Dedim ki,
Justin bebesi büyüyünce buna benzicek ya la ....
Tabisi de bu kadar karizma olmaz, süt gibi o, böyle kemikli, yapılı, karekteristik bir yüzü olamaz da, hani biraz andırır. Yanyana dursalar kuzen sanırlar en azından...




Duydunuz mu?


Zevkle takip ettiğim, cici anne, hamaratlı hatun Elfony, bu ayı hediye ayı kabul ediyormuş.
Üstelik bir de hediyesi var...

Ne kadar para tutarsa tutsun bir şeyler almak, moda birkaç ürün koymak yerine kendi ruhundan bir şeyler katmış o...Aslında hayal gücünün ve el emeğinin bir kesitini hediye edecek...

İki küçük çocuğunun ve ev işleri ve ev geçindirmek ve evlilik.... falan derken bence süper şeyler yapıyor...
Bu kadar methiyeyi bir cüzdan için yapmadım elbet...
Sadece çok özeniyorum böyle yetenekleri ve hobileri olan insanlara...
Bence koca bir alkışı hak ediyorlar...
Hani şu Okan Bayülgen'in sinema salonlarında dönen Coca Cola reklamlarındaki türden bir alkış...

Cüzdan da bana gelse iyi olur tabi bu arada ;)

Bi bakın derim...