21 Nisan 2014 Pazartesi

Bir Şarkı ve Birden Çok Duygu...

Bir nevi Anılar Şarkılarda #1
Lise deyince en çok bu şarkıyı hatırlıyorum...
Bu şarkı mütemadiyen fon oluyor her şeye...
Çünkü okul grubumuz ne zaman konser verse
-ki baya baya çıkmışlardı oto b*ka her bahaneye-
bu şarkıyla başlarlardı
gelenek gibi bir şey olmuştu...

lise 1'di sanırım ilk kez duydum...
o ara hoşlandığım biri var
benden hoşlanan biri var
her ufak sebeple mutluyum
üzgünüm
dolu dolu coşkuluyum
bakışım duruşumla
her bir duyguma ayrı ayrı
sanki holivud'da film çekiliyor bana

en güzel günlerim liseye dair
bu şarkıyla başlıyor
bu şarkıyla bitiyor
bütün güzel anıları
doyumsuzca içine alıyor...

şarkıya melankolik bakan var mı bilmiyorum ama
benim için hıncahınç coşku, aşk dolu...
acılı bile olsa platonik takılmalarla
hiç kötü şeyler hissettirmiyor...

ve ayrıca düşününce sadece bir cümle kullanarak;
Çaresizliğe tercüman,
"sevdiğim başka... sevenim başka..."
Yalnızlığa tercüman,
"bir kuş konsa badi parmağıma ağlardım BİR BAŞIMA..."
Metanete tercüman,
"sevdadandır...dedi annem...aldırma, gel yanıma..."
Pişmanlığa tercüman,
"kaç mevsim aşk pazarında geçti yalanlarla..."

o zaman gelsin;


KAPIMDA KÖPEK OL !!!

blog için aklıma gelenleri not defterine not alayım dedim
halbuki aklıma geleni unutmayayım diye yazınca daha çok yazıyordum
şimdi böyle olunca nasıl olsa not aldım unutmam diye gevşedikçe gevşedim
bir de durunca yazasım gelmiyor benim
bozuk süt gibi oluyor
ekşiyor kendi içinde
tabi ben de dooğğru çöpe...

misal okulun ilk zamanları "çalışkan öğrenci olmak zormuş" diye bi not almışım
yazmaya karar verdiğim de tekrar tembel olan öğrenci moduna almıştım kendimi
ya da doğum günü öncesi yazımı anca doğumgünümden bir hafta sonra gördüm tekrar
gibi gibi...

defteri temizleyeyim dedim
çoğu yazmadan çöpü boyladı;
hevesim gitti, zamanı geçti, modu bitti....

şimdi elimde bir sayfada;
"KAPISINA KÖPEK OLSUN" başlığında karalamalar...
yaklaşık 2-3 ay önce not alınmış
ama çoğunun zamanı geçmiş...
olsun ne kadar ileri görüşlü bir insanım diyerekten yazayım
yoksa toptan blogu kapatıp gidicem...

zamanında demişim ki;
Mindy, Dr. Castellano 'ya kul köle olsun istiyorum...
Karizmasından ölsün, aptallıklarına biraz son versin,
Onu eğlendirsin, aşkından yansın istiyorum...

Peralta, Sandiago'nun peşinde heder olsun istiyorum...
Tüm geçmişine pişman olsun, düzelsin,
Onu çok mutlu etsin, aşk adamı olsun istiyorum...

Harry, Rose'a aşık olsun istiyorum...
Tüm diğer kadınlara gözünü kapasın,
Beraber bebeklerini büyütüp adam gibi aile olsunlar istiyorum... 

Ve en önemlisi
3sezondur dilediğim,
Jane, Lisbon'a köpek olsun istiyorum...
Geçmişin acısını onunla unutsun, mutlu olsun,
Mutlu etsin, karizmasından ödün vermeden en güzel aşık olsun istiyorum...

Yahu ben bunu yazana kadar
-dikkat spoiler anacım !!! -
Mindy ve Danny sevgili oldular, ayrıldılar bile,
Peralta geçici görevine gider ayak br şeyler çıtlattı bile
Harry kıskanıp, hoşlandığını anladı bile
Ama gel gör ki öküz Jane Lisbon arası hiiiçbir şey yok...
Adam da tık yok üstelik Lisbon deli gibi seviyor adamı bence
Bakalım, kıskançlık her şeye kadir midir?
Yoksa Jane daha da kabuğuna çekilip görmezden gelecek midir?

Bir yazının daha sonuna geldik sayın izleyiciler,
Beni özleyn anacım
Bayyyy


ellerim...

bugün parkta güvercin peşinde koşturan bir kız çocuğu yüzüstü düştü
ayağa mahzun mahzun kalktı
gözleri doldu sonra
ellerindeki sıyrıklara baktı
adam akıllı ağlamaya başladı
babasına koştu
ve bunların hepsi
yaklaşık 4 saniye sürdü...

ben de çok düştüm yüzüstü
vücudumuz ilkel tepkiyle en çok yüzümüzü korumaya çalışır
eller hemen davranır telaşlı
yüzüstü düşmek demek avuçiçlerine düşmek demektir esasen...

düşünce çok utanırdım ben
acıdan çok daha fazla ilgilendiğim şey çevreme bakınmak olurdu
hemen zıplardım düştüğüm yerden
gülen olmazdı gerçi
yüzüstü düşen birine gülmeyecek kadar
içgüdüleri terbiyeli çocuklardık biz
kıçüstü düşene gülünür
dengesini kaybedene gülünür
takılıp düşene gülünür de
yüzüstü düşeni kaldırmaya çalışırsın
"elim sende"deki ebeyi bile...

ellerimi birbirine çarparak temizlerdim ben kalkınca
serde erkeklik hep vardı
"acımadı ki!" deme şeklimdi bu
hem her halükarda acıyacaklardı
hızlıca ufak taşları temizleme yöntemimdi bu...

en kaba etlerim ellerim oldu benim
avuçiçlerim...

bir kız eli naif, minik, yumuşak olmalıydı
pamuk gibi...

benimkiler hep sertti
bir tarla işçisi gibi...

sıcaktı da
boğucu, bunaltıcı sıcak...

küçük ama enli
parmaklar dolma gibi...

ben de kaba etlerimi silkeler oyuna devam ederdim
anca akşam anneme kolonya döktürüp
azıcık da üflerdim...


13 Nisan 2014 Pazar

Ahh Be Fıtnat Hanım...

divan edebiyatının gelmiş geçmş en büyük kadın şairi olsan kaç yazar?
erkek bir müellif gibi şiir yazsan, gazellerinde aşka batsan kaç yazar??

sevgi dolu alim bir ailede büyümüş bir osmanlı kızıydın sen 18.yy ortasında açan...
senin baban şans eseri pek yumuşak yüzlü, kızının eğitim almasına karşı çıkmayan, latifeler yapan, şiirler yazan bir adamdı... abinle alıp seni karşısına tercümeler okudu mu?
iran edebiyatından, arap edebiyatına yolculuk mu yaptınız geceler boyu?
abini çok mu sevdin sen fıtnat?
belli ki sevmişsin... ona nazireler düzmüş, ona benzer şiirler yazmışsın...
o da sevimli miydi? anlayışlı? hoşgörülü? ve en önemlisi sanat aşığı?
baban, sen, abin şiirlerinizi okudunuz mu karşılıklı?
ve sen en mesud çocukluklardan birini mi geçirdin istanbul alim-sosyete sınıfında?

peki ya baban nasıl izin verdi senin hödük bir herifle evlenmene?
ilmiye sınıfından derviş mehmed efendi...
pehhh ! şiirden anlamaz, basit ruhlu bir adam...

ben inanıyorum ki ilk zamanlar onu sevdin...
kültür, duygu ve zevk konusunda benden üstün dermişsin hep gıyabında...
ama o üstün duygularını sana göstermedi mi acaba?
hatta belki başka kadınlar bile vardı hayatında...
ünlü profesör ve onu evde saf gibi bekleyen, onu üstün görüp eziklenen, saygı duyup azcık sevgi bekleyen karısı...
ben inanıyorum ki ona olan sevgini kaybetmemeye çalıştın...
o surat asıp, terslendikçe,
sevgini görmeyip seni hayata küstürdükçe,
şiiri anlamadıkça, şiirini küçümsedikçe,
boş zaman geçiriyorsun diye söylendikçe
ve gudubet suratını sana buruşturdukça nefret ettin ondan...

ahh be fıtnat, bu yüzyılda olsan boşardın herifi !
ama o zaman mümkün müydü böyle bir şey?
ama Allah'tan şiir meclislerine girmene laf etmemiş...
dönemin sadrazamıyla şiir dostu olmana?
ama eminim mevkisini yükseltmek gibi bir gayesi vardı...
seni gönderip o hiç hoşlanmadığı saray sanat ortamlarına
kendini unutturmamaya çalıştı...

peki farketmedi mi ragıb'la olan münasebetini?
göz mü yumdu? seni sevmiyordu da ondan mı ses etmedi?
yoksa sana karşı öyle kördü ki bu durumu görmedi mi???

adınız çıkmış koca ragıp paşa'yla
bence bakıştınız siz uzun uzun...
gönlünüz kaydı da imkansızdınız...
sen kocanı asla aldatamazdın elbet
ve o sadrazam...
padişahın eniştesi, devrin en büyük siyaset adamı...

saray bahçelerinde yürüyüşe çıkıp sohbetler mi ettiniz,
meclislerde aşk şiirlerinizi birbirinizin gözünün içine bakarak mı söyledniz?
onun şımarık, yüzeysel, güzel bir kabuktan ibaret karısı,
senin anlayışsız ruhuna dokunmayan kocan...

ama ragıb öyle miydi?
yakışıklı, zeki, bilgili, alim, sanatkar ruhlu...
ve seni takdir edip sürekli destekleyen..

ahh mutsuz bir kadın her şeyi yapar dimi fıtnat???
ama siz sadece bakışlarda, şiirlerdeki gizli mazmunlarda kaldınız...
sen mutsuz bir kadın olarak öldün...
adın kaldı yadigar, bir de şiirlerin ardından..

o zaman gelsin...

Hey Gidi Koca Ragıp Paşa !!!

not defterinden karalamalar #1
09/04/2014 - 22:45

ben minicik bir kütüphanede -kütüphane bile denmez çalışma salonu esasen-
senin kendi bütçenle koca bir kütüphane yaptırdığını okuyorum...

soğuk algınlığı başımda; saatte bir tuvalet kağıdı rulosu bitirme hızına ulaşmışım maşallah...
-hayır hayır fakirlikten değil... sen bilmezsin bu yüzyılda kumaş mendil değil, peçete kullanılıyor... ve adam akıllı sümüklü böceğe dönmüşsen her peçete acıtır da tahriş olmuş burnunu, tuvalet kağıdı en az hasarı verir-

sen daha minnak bir çocukken eğtim dayamışlar...bizim buralarda asla görülemeyecek yoğunluk ve bilgelikle... koca bir sadrazam olacağını o zaman mı anlamışlar da yüklenmişler onca...
ben senin arapça-farsça-siyaset-din-hat derslerine başladığın yaşta sokakta top sektiriyordum... ağaç dallarında zıplıyordum...
başarısızlıklarım yakantopta sonuncu kişi olamamaktan ibaretti, bir de sınıfta okumayı öğrenen ilk değil 3. kişi olmaktan... ama sen hep 1. oluyordun dimi durmadan?
senin gibi kaç başarılı devlet adamı gördü ki osmanlı... özellikle 18.yy'da !!!
mahlasın bile sen nasıl ele veriyor ragıb?
isteyen...rağbet eden...
çok istedin dimi gerçekten?
çok istedin çalışkan olmayı...çok zeki olmayı...mevki sahibi olup adından söz ettirmeyi?
çok istedin padişahla aynı sofrada oturmayı, onun sana danışmasını hatta?
çok istedin yaşadığın şehri zevkince düzenleyebilmeyi?
çok istedin padişahın kardeşini vereceği adam olmayı???

ben hastayım diye mızıkçılık yaparken... bir vizeye bile çalışamazken sen hasta olmadın mı ragıb?
kimbilir ne dertlere gark olmuşken bile memleket kurtarıyordun sen...
ne hastalıklarda savaşlardan çıkıp suikastlerden kurtulup siyasi ayak oyunlarında dik durmaya çalışıyordun...

ama ben de bir alex değilim be ragıb...
kusura bakma ama sen hiçç değilim...
kusurluyum
sakarım
beceriksiz ve iradesizim...
hastayım
saçmayım
hissiz ve isteksizim...
üstelik de uykum var, gazım var ama evde sular yok...

not; eve gidince silmekten tahriş olan burnuma peçeteler sokucam... silmiyim, akanı emsinler, dolunca değiştireyim :)
senin başında o sultan bozuntusu karın varken,
burnundan kıl aldırmazken, kırım kırım kırılırken
sen bu varoşlukları yapabiliyor muydun cicim naaberr?

sahi ragıb,
sen o aşk dolu gazelleri kime yazdın allasen ?




12 Nisan 2014 Cumartesi

önyargı #1

önyargı ii bi'şey diiil gençler....



o zaman gelsin;



7 Nisan 2014 Pazartesi

A New Blog !


Efendim sizden iyi olmasın bir erkek Kardeşim var...
Üzerinize afiyet kendisi azıcık fotoğrafla ilgilidir...
Eee bence yolun başındaki birine göre de pek hünerlidir...
Kendisi blog camiasına benim kaktırmamla girmiş bulunmakta...
Akraba torpiline gerek yok efenim,
Şöyle bir kolaçan etmeniz kafii gelir.

Duyanlar duymayanlar bi zahmet şeederlerse...
Hadi öperler ...

2 Nisan 2014 Çarşamba

karın-daş > kardaş > kardeş

bazen içten içe biliyorum ki;mükemmel bir kız annesi olacağım...
ama mantığım erkek çocuk istiyor...
kızımla kek-börek yapmak istiyorum, hamurlar açmak, şekiller vermek
oğlumla markete gitmek istiyorum...
kız çocuğu şımarmaya müsaittir, şımartmadan övmek, kendine güvenmesini sağlamak;
oğlumu cool, biraz serseri ruhlu ama kızlara saygılı davranan biri olarak yetiştirmek istiyorum...
kızımla güzelleşmek, prenses sendromuna sokmadan bakımlar yapmak;
oğlumla spora çıkmak, modayı onunla öğrenmek istiyorum...
kızımla şarkı söylemek, dansetmek;
oğlumla bilgisayar oyunu oynamak istiyorum...

ama gariptir ki;
bir cinsiyet seçmem gerekmiş ve tercih yaptığıma  sahip olacakmışım gibi hissediyorum...

ve yine çok gariptir ki;
en az iki çocuk istememe rağmen asla hayalimde kızımın veya oğlumun yanına kardeş figürü oturtamıyorum...
ne zaman bu tarz bir görüntü gözümün önüne gelse tek çocuk ve bütün ilgim sadece ona yönelik oluyor...

bu sanırım ortanca çocuk sendromundan... bütün sevgileri, bütün ilgileri paylaşmak ve hiçbi şeye tam anlamıyla sahip olamamaktan ileri geliyor...
gördün mü okuyucu, psikolojik bir çıkarım yapmadan bitiremedim yine yazımı...
neyse...

o zaman gelsin;