30 Eylül 2012 Pazar

.....DEMİŞKEN....


Bir kaç yeni hadise var anlatem, kaçcam...

*Öğretmenliği çok sevdim, çocuklara da hemen ısındım (ısındım;mecaz anlam-kanım kaynadı anlamında... (kanım kaynadı; deyim-samimi olmak anlamında vs...) ) rüyamda bile ders anlatıcam artık ... Öyle yani :)

*Çocuklar demişken evimizin hemen karşısında iki tane bebe (Ankara'dayım malum ve öğrencilerimin hepsi İşler Güçler'den ya da Behzat Ç.'den fırlamış gibi konuşuyor) şu aralar son demlerini yaşamakta olan bir gelenek başlatmışlardı. İkindin balkona çıkıyorlar; ortada masa, ellerde laptop, bir elde fincan takılıyorlar: Bazen gecenin bir yarısına kadar balkonda oturup bir ekrandan film izliyorlar bazen face- twit cool cool geziniyorlar -DI. (hava soğudu cumburlop içeri tabe ) Burcc diyor ki yazın da buradalarmış, büt 'e kaldılarsa demek ki....
Geçen sene yoklardı, bu sene peydah oldular, tabi mahallenin de dikkatini celp ettiler. Ayaklar masalara uzatılmış, gecenin bir körü bile balkondalar, yemekler balkonda yeniyor derken artık herkesin göz aşinalığı olmuş. 
Geçen gün önümde üç hatun yürüyor. Bebenin birini balkon demirine bööööyle karizmatik bir edayla dayanmış görünce
Kız 1; Yaaaa kızım sizin eve şu sokaktan da gidiliyordu dimi ? 
diye arkadaşlarını bizim sokağa sokmaya çalıştı.
Kız 1; Çokkk talı çocuk yaaa
dedi fısır fısır da ben duyuyorum; antenlerimle algıladım herhal...
Kız 2; Bence de....
Kih kih kih.....
 O sırada çocuk etrafa bir bakınıp içeri girince;
Kız 3; Yok yaaa burdan gidelim şimdi yolu uzatmayalım diye çark ettiler.
Çocukları her ne kadar 3-5 sefer balkonda görsemde suratlarına hiç bakmamışım demek ki karşıma geçse tanımam. Cidden ne kadar hoş lan bu çocuk diye tamamen meraksal bir içgüdüye kapıldım. Bir daha görürsem balkonda bakcam çocuklara bir kerecik dedim amma velakin yaz sezonunu kapatmış veletler...

*Merak demişken ben çoook meraklıyımdır, yenilikleri severim, yeni bir şey denemek hoşuma gider, bilmediğim bir şey hakkında bilgi edinmiş olmak için bile "bakak- görek" modunda gezerim. Tabi ki Burcc da öyle. Biz geçen gün cep delik cepken delikken gidip Çin yemeği söyledik. Ancak ben öyyyle tiksindim ki sushi ve çiğ balıktan öyyykkk ! Bir acıdım lan elin gavur çekik gözlülerine. Memlekette sebze yok, dana eti, tavuk eti pahalı adamlar naaapsın? Zamanında o bölgede ilk yaşayan insan napmış? Ölmemek için yemiş, zamanla sevmiş, sevdim sanmış, çocuklarını öyle beslemiş büyütmüş, genlere bu yemek kültürü miras geçmiş. Sonra da el mahkum zengin mutfak, hımmm lezzetli, dünyada da antin kuntin insanlar bunu kesin moda yapar diyerekten arkasında durmuşlar. Sonuç; SIFIRA SIFIR ELDE VAR SIFIR.... ÖYYYĞĞĞKKKK İĞRENÇ !!!
Ben nimete böyle demem günah, ancak el alemin ana yemeği olmuş, damağına işlemiş çirkin bir şeyi de böyle göklere çıkarmayın. Bişey var sandıl, yedik; sonuç ; b*k var ..!!!! Burcc 'da nefret etti..

*Burcc demişken hatun bana geçen hafta bu saatler geldi dedi ki;
"Goncc, kız okula gitmek için birbirimizi gaza getirelim... Ödül değilse bile ceza sistemi geliştirelim de bari gitmek ZORUNDA kalalım !!!"
" Eyvallah Burcc" dedim "bana uyar. Ne yapalım?"
"Okula gitmeyen, bir ders bile gitmeyen, hoca yok olsa bile okula gidip kütüphanede ders çalışmayan kişi o haftasonu diğerinin de ev temizleme görevini alsın, bütün evi o temizlesin"
" Bak" dedim " ağlarsın, zırlarsın kabul etmem" dedim "ters ters konuşma kız !" dedim - demişim - diyememişim - deeeerrrmişşim -
" Emin misin?" dedim
"Evet !!!!" 

Geçen hafta bir ders bile kaçırmadım canım arkadaşım sağolsun, bitanedir o.... Kendisi hiç okula gitmeden bir hafta geçirdi :)

Amma velakin Burcc 'u tanıyorsam bütün evi temizlemenin yükünü 1 çeker belllkkkiii 2 çeker. Sonunda;
"Ahhhhh ! bana ne be !! Bu evin delisi ben miyim?" der bana kök söktürür.
( Ya da "Yaaaa Goncccc yaaaaa, ben çoookk yoruluyorum, bu ceza usülünü bırakalım" der; de yemezler :D  puhahahahah. Her şey senin ve benim geleceğim için Sayın Burcu Hanım !!! )

*Yemezler dedim de canım son 3 gündür deli gibi her şey (abartısız her şey) çekiyor. Yememeye çalışıyorum çünkü mali kriz var malum, kilo problemi var belli, mide sorunları var gayet tabi.... Ancak bugün bir kg 'lik patlatcak mısır aldım. Ama  zorluyorum kendimi. Haftada bir kez falan yapalım diye, "yeme canım diyorum kendime, "yeme !!! "

Öyyyle İşte ...
Adio...

26 Eylül 2012 Çarşamba

BENCE VAMPİRLER ÇOK ŞANSLI LAAAN !



Geçen sene Hüs, Burcc, ben Meşrutiyet Mado'ya gittik. Burcc ve Hüs tatlı konusunda gayet emin emin sipariş verdiler. Ben kararsız kaldım. Ama canım tatlı çekiyor biliyorum. Hatta Mado'ya gidelim diye ben söylemişim; amma velakin menüde beni cezbeden hiiiiiçbişii yok !!

Soruyorlar bana "Goncc, ne istiyorsun hadi sipariş verelim" , yok !
"Nasıl bir şey istiyorsun?", yok !
"Neyi denemek istersin?" , yok !


Çılgınca bir çırpınışla anlatmaya çalışıyorum;

Böyleee.... ımmm.. yaş pastayı severim ama onun kadar katı olmasın...
Immm... sıvı da olmasın ama...
böyleee... şeyyy... ağır da gelmesin, baklava gibi baymasın...
ne diyim ki, böyle kımıl kımıl ?
böyle şey gibi; köpük gibi...
böyle pamuk pamuk....
biraz mousse gibi...
ama burda yok (yanlış hatılıyor olabilirim)
böyle ağzında lezzet patlaması olsun...
hafif olcak böyleee ağzında dolu dolu...
(bu sırada elim solo reklamındaki hem yumuşak hem hesaplı hareketi yapıyor ama daha çok yumuşağa benzeyerek)
köpük gibi olsun.
KIMIL KIMIL ...
Burcc; "o ne demek yaaa?"

O günden sonra Burcc'la aramızda kaldı bu kelime ; kımıl kımıl..

Canımız bir şey isteyip de ne istediğini bulamadığımızda kullandığımız (ama el hareketiyle birlikte) bir espri oldu o...
Burcc'la bizim çok olur. Canımız abur-cubur ister; ama ne istediğini çözemeyiz. Bazen adını koymaya çalışır, bazen es geçer duymazdan gelir, bazen de bir çok seçenek yığarız önümüze.
Daha demin tatlı krizine girdim, ama canım ne çekiyor belli değil.
Yarım saat dayandıktan sonra markete gittim üç çeşit tatlı aldım (gofret, bonibon, biscolata) yedim bir açlıkla ama tık yok ! Boşa kalori yattı mideye .
Çok sinirliyim çooooookkk...
Böyle günlerden, "adını koyamadığım bişey"lerden gınaaa geliyor, gıcık oluyorum.



İş bu sebeple vampirler çok şanslı lan. Adamın seçeneği sınırlı bi kerem; 4 grup kan var, hepsinin bir negatifi bir pozitifi var desek 8 çeşit mönüsü var yaaa.
Üstelik sonsuz yaşam boyunca her gün değiştirseler bir haftada tekrar başa dönen bir mönü.
Üstelik deli gibi bir hazla, tatmin ola ola  hüüüpp-lettikleri bir mönü...
Çok haksızlık ya la....
poffffff !!!! (bu arada bunların ünlem işareti olduğunu biliyor muydunuz?)





Bu arada chocolate mousse resmi ararken görsellerde bunu buldum, gece gece ne canım çekti yaaaaw 
İşte bunun gibi bir şeyler çekiyor canım :(  :(

Hepinize tatlı düşler, hayırlı geceler efenim...

25 Eylül 2012 Salı

Hayatım Normale Döndü Herhal...


Evvet, işe başladım. Artık "mini mini birler, çalışkan ikiler..." modunda takılabilirim :)
Daha öğrenci sayısı çoook çok az olan bir etüt merkezi ama olsun, ben umutluyum.
Girdiğim en kalabalık sınıf 5 kişiydi hatta bir sınıfta sadece bir çocık vardı.
Ama yıldıramaz beni hiçbir şey.
Paramı alırım, vazifeme bakarım.



Bu hafta sonu iş başı yaptım. Ders 8:30' da başlıyor, haftada üç gün.
Ancak tabi ki bana her şey ters ya da ben tersim.
Alerjik astımı duyduk da alerjik grip, alerjik soğuk algınlığı nedir kardeşim yaaa ?
Boğazım kesik gibi acıyor içten derken ertesi gün hapşurup tıksırmaya, bir ertesi gün de burun akıntısına, bir sonraki gün de burun akamamasına, balgam ve öksürüğe sebep oldu, sesim kısıldı ve iki sefer ateşim çıktı beraberinde midem bulandı. Tüm bu saydıklarım cumaya kadar oldu. Cuma akşamı 12 deyince yattım ben. Tabi uyumak ne mümkün !!! Ateş bastı, soğuk soğuk terledim, sürekli öksürdüm ve sızdığımda sanırım saat 3'tü. Sonra bir uyandım ki nassıl bir mide bulantısı. Saat 5:30; biraz oturdum tekrar yattım ama yok Allah yok ! Uyku benim bulunduğum değil semti, ülkemi bile terk etmiş. Bende duşa girdim, giyindim, kahvaltı bile yaptım ama kursa gitmeye hala bi saat var. Bende izlemekte olduğum Kore dizisini açtım ve bir bölüm izledim. Eve geldiğimde saat 17:00 idi ve uykusuzluktan ölüyordum. Tabi ki ben uyursam herkes uyur ! du ve ben de mecbur geceyi bekledim. Zar zor uyudum
Ertesi gün de saatlerim (radyo, tel, annem arayacak, Hüs arayacak) kurulu olmasına rağmen, alarmlardan 10 dakka erken uyandım. Demek ki neymiş, meslek insana "5dakka daha uyuyayım yaaaae" lüksü vermezmiş. Bünyem bile zınk ! diye alıştı.

Tahta başında olmak çok zevkli, herkes sana bakıyor, seni dinliyor ve o sınıfın hakimi sensin. Saçmalayabilir, istediğin lafı söyleyebilir ve canının istediği gibi icra edebilirsin mesleğini.

Ve tabi iki günde bile komik anılarım olmaya başladı. Misal;
Ben; Deyimler genellikle mecaz anlamlıdır. Örneğin, "içine kurt düşürmek, dedim. Bir öğrenci atladı tabi. Adı Şeker Oğlan olsun (amma da yaratıcıyım demiii) 
Ş. O. ; Öğretmenim! (evet her cümleye öğretmenim diye başlıyor ve parmak kaldırıyor) Tırnaklarınızı yerseniz içinizde kurt olurmuş.
Güldüm tabi bu yersiz bilgiye.
Ben; Annen mi söyledi?
Ş. O. ; Evet öğretmenim.
Ben; Doğru söylemiş, yeme sakın tırnaklarını tamam mı?
Aradan 10-15 dakka geçti, ders bitti
Ben; Sormak istediğin bir şey var mı?
Belli ki aklına takılmış, hemen parmak kaldırdı
Ş. O. ; Öğretmenim, mecaz dediniz ama bir insanın "karnını yarıp" içine kurt koyarsak gerçek de olabilir.
Bebeye bak !!! Ağzından içeri atsak, yuttursak değil de karnını yarsak diyor. Fanteziye bak, velet karın deşen Jack olcak. Vay arkadaş !!!
Tabi ben dumur. Ay savaşçısının damlası düştü sağ yanıma, kalakaldım.


 Gülmeden gayet ciddi ciddi düşünüyor gibi yaptım.
Ben; Hımm... Şeker O. tanıdığın hiç kimse bir başkasının karnını yarıp da içine kurt koydu mu?
Ş. O. ; Hayır öğretmenim.
Ben; Peki hiç çevrende duydun mu birinin karnını yarıp da içine kurt dolduran başkasını. Haberlerde falan seyrettin mi öyle bir şey?
Ş. O. ; Hayır öğretmenim.
Ben; Peki sence bir insanın başkasının karnını yarıp içine kurt doldurması olasılığı var mı? Yüz kaç ihtimal?
Ş. O. ; Yok öğretmenim.
Tabi bende kayış koptu
Ben; Tabi ki yok Şeker !!!!!!!

İlk girdiğim derslik, 8'lerindi. Zibidi kılıklı çocuklar da vardı, üstelik saatin ucunu kaçırıp 10 dakka fazladan ders yaptım, yine de
" Ne çabuk bitti yaaa. Daha yarım saat olmuş gibi
Normalde Türkçe'de sıkılırız" dediler.
Tabi bende g*t - arş ilişkisi hemen kuruldu.

Pazar günü son dersimde, 5.kez (farklı faklı sınıflara olsa da) aynı konuyu anlatırken (ad aktarması) aklıma şu soru geldi;
"HER SENE, DEFALARCA AYNI KONULARI DURMADAN SÜREKLÜ SÜREKLİ ANLATACAKSIN ! BUNU YAPABİLECEK MİSİN? 30-35 YIL AYNI MESLEĞİ SÜREKLİ DEVAM ETTİREBİLECEK MİSİN?"
İçimden cılız bir "evt" sesi yükseldi. Halbuki cevap beklememiştim ben, bir nevi tecahül-u arifti benimkisi. Sonra ses kuvvetlendi git gide.
"evet, Evet, EVET !"
Yapabilirim, yapıcam ! ( yapmıştım diye bağırırdım ! puhahahahah ;D )

Konular aynı bile olsa karşımdakiler sürekli değişecek ki...
İletişim hep farklı olacak.
Nice Şeker Oğlanlar gelip, nice komiklikler olacak.
Çok sevdiğim lise dedikodularının kim bilir kaçına tanıklık edeceğim?

Öyyylleee İşte !
Vatana millete hayırlı olsun.
İşe başladım.
Ve buna mütakip mantıklı saatlerde yatıp mantıklı saatlerde kalkmaya başladım.
Sorumluluklarımı bilip, bir şeyler yapmaya, yarın yapılacaklar listesi oluşturmaya başladım.
Yani galiba bir kez daha bir müddetlik (genelde kalıcı olmuyor çünkü) hayatım düzene girdi gibi.
Uzun vadeli olması dileğiyle...

Sevgili ev arkadaşım Burcc 'a örnek olması dileğiyle !!!
(YAT ZIBAR BE KADIN ARTIK. Bak iddia meselesini gündeme getircem, rezil olcan ;D PUHAHAHAHAHAH ! )
not; evet, ben böyle kahkaha atıyorum kardeşim, puhahahahha !

20 Eylül 2012 Perşembe

Söz ve Müzik


Bugün dilime dolanan şarkılardan hoşuma giden sözler;

* Mezhebin mi geniş? Uçmuşsun sen, off !!!
(Sıla- Masumum)

*Gidersen bana da bir dengini yolla.
(Sanki mümkünmüş gibi. Bu şartı getirmezsen gitme sakın diyor, gitme işte...)
(Jehan Barbur- Gidersen)

*O kadar iyi tanıyorum ki O'nu; sevemiyorum haliyle...
(Sıla- Masumum)

*Bir tren camından dünyayı gördüm, haline üzüldüm...
(Teoman- Sen ve Ben)

*Umutsuzluk en büyük günah...
(Ayna- Umutsuzlar)

*Kenar süsü oldum hayatında, yani olsam da olurdu...
(Sıla- Kenar Süsü)


Yapmak İstediklerim...


Biri böyle bacak bacak üstüne atmış görünce ayağımı onun ayağına dayayıp ayak ölçmek geçiyor içimden de tabe yapmıyorum.





Kızılay'da metroda bazıları bir kapıdan girip karşıdan çıkyor. Bende istedim ama niyeyse hiç yapmadım. Fazla mı ineğim la???


Buz pateni öğrenmek istiyorum. Baya baya çocukluk hayalim gibi bişey...


Kareoke yapmak istiyorum. Feci eğlenceli geliyor, üstelik sesim de fecidir. Rezil olma ihtimaline karşın istiyorum cidden de fırsat olmadı.


Bööyle bir motora binmeden ölmicem bilader yaaa...


Uçağa hala binemedim gitti ya la.... Bincem ama yakındır...

Bunlar yapılabilir istekler. Öyle beylik hayaller değil, hemen yapılabilecek şeyleri yazdım. Yoksa hayallerim bu kadar basit değil tabi ki...

19 Eylül 2012 Çarşamba

Ne Gereksiz Yarebbim !!!


  Bugün kuaföre gidip saçlarımı kestirdim. Ruh halime uymayıp edepli adaplı adaplı ucundan azcık kestirdim. Bir ara  "kessem ya ben bunları bayaaa" moduna girdim ama hemen çıktım Allah'tan...
eski bir yazımda bahsetmiştim. Küçükken saçlarım hep kısa kesildiği için saçlarım küs herhal bana, uzamıyor.


 Kuaför "saç uzatmak istiyorsan mehter takımı gibi olacak. İki adım ileri, bir adım geri. Sık sık kestirmezsen saçını, uzamaz" demişti. Bu plana göre bu sene saçımı 4 kez kestirmiş oldum ama yine de bi cacık olmadı, olacağı da yok...
Kuaför çocuk her gidişimde olduğu gibi saçımı kestikten sonra itinayla dağıtıp, kıvırcıklığını, dalgalı halini övdü. Gerek yok, sadece kurut dediğim halde özendi ve bin beş yüz sefer arkadan aynayla gösterdi.
Bu yazının yaziliş amacı işte bu;

* Kuaförde arkadan gösterilen ayna bence çok gereksiz... Saç yapılmışsa neyse de, kesim sonrası çok gereksiz buluyorum ben ve hiç bakmam. Nezaketen kafa sallarım sadece.

* Çok abartılı, çok uğraştırıcı yemekleri gereksiz buluyorum. Bazı tarifler var böyle, bi malzemeye on saat bişey yapıosun o haliyle güzelken bilmem neyle karıştırıosun, şu şekil, bu model derken, ohoooo... Ne anladım o zaman ilk etaptaki uğraştan...
not; biliyorum biraz anlaşılmaz oldu. Buna uygun bir örnek tarif bulursam eklicem, sözüm olsun.


* Düğün şekerini gereksiz buluyorum. Bence sadece para israfı.



* Bibloyu gereksiz ve fazlalık buluyorum.


Vesaire vesaire... Bu başlıklı yazıların devamı da gelecek. Çünkü hayatımızda, dünyamızda bir sürü gereksiz şey var...

Have a nice day...

18 Eylül 2012 Salı

START...


Yazınki hallerim ve geçen haftaki durumum tamamen boşluktan kaynaklı. Aslında zaman geçince fark ediyorum sebeplerini ancak o ruh halinde neden oluyor, çaresi nedir diye düşünmüyorum.
Bu hafta okullar açıldı şükür, bugünden gittim okula haftalık programı teyit ettirdim. Sonra Patron BEY'i aradım ve program değişikliğini bildirdim. Ve çalışma saatlerim, günlerim kesinleşti. Çarşamba, Cumartesi, Pazar günleri  08:30-19:30 arası 3 gün çalışacağım.

Hayatım düzenli olunca günü 25 saat yaşayanlardanım. Her şeye vakit kalıyor, her şeyi yapabiliyorum. Daha düzenli, daha mutlu ve hatta daha sağlıklı oluyorum. Sıkılmaya, depresyona vakit olmuyor. Bir pozitiflik bende, sevgi pıtırcıklığı durumu falan.

Ancak bir sorunumuz var -olmazsa asla olmaz tabe-
Hani dershanede hocalarımız olurdu; "biz üniversitede bu konuları görmedik, ben size bunları lise bilgilerimle anlatıyorum" derdi. Ne sinir olurdum o lafa; ancak DOĞRUYMUŞ !
Bizim prof. lar meb bunu yanlış alıyor, bu konu şaibeli falan diye hep kendi savunduklarını anlattılar. O yanlış, bu eksik diye diye ben sıfat diye bir şeyin varlığına bile şüpheyle bakar oldum bir hoca sayesinde. Sınav sisteminin kabul ettiği nedir? ne değildir? hiiiiç bilmiyorum.... Ne halt edicem ben şimdi bir lise son öğrencisi bana dil bilgisi sorusu getirdiğinde ????

Tabi paçalar tutuştu. Çünkü asla soru sorulduğunda bilmeyen, eksik ya da yanlış cevap veren bir etüdcü olmak istemem. Ben öyle hocalara çok kızardım... Aynı pozisyona düşemem...

Heemmmmen bugün gittim ygs, lys, sbs falan kitaplar aldım. Yarın Burcc'la onun okuluna gidip kütüphanede ders çalışcam. Evet evet, bildiğin, cümlede anlam, isim, sıfat, tamlama falan çalışıp test çözcem....


Ben DTCF'de TDE, son sınıf öğrencisiyim bilmeyenlere duyurulur. Çalışacağım yer de Bizim mahallede bir etüt merkezi. Yani dershane değil, gençlerin başını o kadar da yakmıyorum yani.
Özellikle deneyim için çoook istedim böyle bir yerde çalışmayı, nasip oldu sonunda.
Allah utandırmasın, elime, yüzüme bulaştırmıyım Allah'ım nooğlur, sübhaneke, dinimiz, Amin....

Cumartesi Türk'ün imtihanı Kurtuluş' da gösterime giriyor, hadi bakalım.
Öğrencilerin sevdiği, dersine de severek girdiği bir öğretmen olmak umuduylan..
Adios...



Bu da benden gelsin. Her şeye rağmen bir şekilde su akar, yolunu bulur....



16 Eylül 2012 Pazar

GİBİ GİBİ...


Sanırım artık bir işim var...
Tam da istediğim bir iş gibi...
Müthiş bir deneyim olacak gibi...
Ben çok mutlu olacağım gibi...

Bakalım bakalım...
Allah utandırmasın...
İnşallah istediğim gibi olur her şey...

Bir işim oldu gibi gibi...
O zaman benden gelsin;


15 Eylül 2012 Cumartesi

O Zaman Hüs'e Gelsin...


Hüs' le tanışıklığımızın ilk 4,5 senesi böyle geçti. İlk önce O benden hoşlandı ve ara ara nüksetti. Ben ona yüz vermedim o da mesafe koydu biraz. Sonra ben bir şeyler hissetmeye başladığımda ise onun hayatında biri vardı. Ama asla görüşmekten vazgeçmedik. 2-3 ayda bir, bir haftalığına hiç durmadan msjlaşır, sonra bir anda bıçak gibi kesilirdi görüşmelerimiz. Yılda bir sefer buluşurduk sadece. Bir filme giderdik sinemaya...
Ben hazır değildim, o gelirdi. Ben gelsin isterdim, o razı gelmezdi....

O döneme ait bizi en çok tanımlayan cümle...

Ben kendimi iiiyyice bulma aşamasına girdim.


Onunla olan her şeyi oluruna bıraktım. Bir isim koymamız şart değildi....


O varken daha da mutlu olmaya başladım.


An geldi ve ona muhtaç kaldım...


Ve farkedişler...



İlk adımlar; korkakça ve ürpererek..



Başlangıçlar, sözler, yeminler, umutlar...



 Artık TAMAM deyişler..


Aşk... Sevgi... Birliktelik...



Özellikle şu aralar olduğu gibi...  :)


Gidişler, görevler, vazifeler... Araya giren yollar, dağlar... 


Sürekli bir bekleyiş, sürekli mesafeler... 


Sürekli sabredişler, yalnız kalışlar...




İsyan bile edememeler...


Canına tak dediğinde bile yakınamamalar...



Balzac demiş ki; "beklemeyi bilenin her şey ayağına gelir"....
Hüs'ü öyle çok bekledim ki... bekliyorum ki...
Yan yana yaşamaya başlamak nasıl olacak merak ediyorum...
Bir keresinde 72 gün boyunca yüzünü göremedim ve günde sadece 1 dk lık konuşmalar yaptık.
Şu aralar 3 aydır yüzünü görmüyorum ama istediğimiz kadar konuşma şansımız var -ee bi zahmet--

 Bizim ilişkimiz hep beklemeye, özlem duymaya, kavuşma ümidi kurmaya dayalı...

Daha kimler benim kadar bekliyor...
Üstelik daha evli bile değilken...
4 yıllık bir ilişki süresince...
Asker eşi olmaya hazırlanmak...

Ve bu benim canımı ne kadar sıkıyor?
Ne kadar daha sıkabilir?
Ne kadar daha katlanılır olabilir...?

Öyyyyle işte !

Hüs duymaşın ! hişşşşşşttt !!!










12 Eylül 2012 Çarşamba

BİLMEM... !


Şu günlerde her şeye cevabım bu; bilmem...
Onu bilmem, bunu bilmem, sana bilmem, şuna bilmem...
-Neden böylesin?  *Bilmem ?
-Niye susuyorsun? *Bilemem ?
-Niye ağlıyorsun? *Bil-mi-yo-rum.... En çok da bunu bilemiyorum...

Ne zaman intihar muhabbeti açılsa, sebeplerini, nedenlerini, niyelerini konuşsak, tek bir laf ederim (çok biliyormuşum gibi);
İNANÇSIZLIK...

Dini olmak zorunda değil bu... Allah'a, Tanrıya, doğaya, yaşam döngüsüne, mutluluğa, yaşama sevincine, hayata, süprizlere, insancıllığa vs. inancı... Her neye tutunuyorsa insan... İnancı gidince hayattan bağlarını baltalar böylece... gibi geliyor bana...

Böyle  zamanlarda inancımın zayıfladığını düşünüyorum. Hayat ve yaşam inancım azalıyor sanırım diğerleri sapasağlam olsa da...

Nerdeyim? Nasılım? Niyeyim? Ne kadarım? Ne yapıyorum? Ne yapmalıyım? soruları arı sürüsü gibi beynime sükun ederken bir yandan da ölü toprağı serilmiş oluyor üzerime....

Böyle garip bir boşluk... SANKİ dünyadaki savaş ve entrikalar bile çok gerekliyken; zamlar, rüşvetler yerli yerindeyken; cinayetler, cinnetler tam kıvamındayken; ölümler bile boşu boşuna değilken bir ben anlamsız geliyorum gözüme... SANKİ kazara düştüğüm bu evrende unutulmuş gidilmişim de programlarım yapılandırılamamış...

Öyle işte !
neyyyss'se !!!

O zaman benden gelsin gelsin...


9 Eylül 2012 Pazar

BİRKAÇ GÜNDÜR...


 Ankara'ya geleli tam tamına 4 gün olmuş. Ne çabuk geçti yaw...
 İki adet -Sibel'in lafıyla- it ayağı yemiş gibi gezerek alışveriş, çamaşır suyuyla bulamaç yaparak ev temizliği -cam silmeli, bütün dolabımı baştan sona yerleştirmeli, banyo fayanslarını bile silmeli- ve bir uğurlama geçti.



 Sibel Ankara'ya veda etti. İnşallah gelir gider daha, yeri her daim hazır :)  Ancak yeri, yurdu, yatağı bıraktı, işini, evini memleketinde kurmaya gitti. Benle beraber geldi, ben kaldım, o gitti...... Üzüldüm, kendi adıma utandım, onu ise bir sürü hayır duaları, umutlar bağlayarak gönderdim.



Gelelim alışverişlere... Aldım da aldım bilader yaaa....
GÖRELİM;


Kilo vermeye ödül olarak taaa geçen yıl hedef koymuştum -termos bardak-, kısmet bugüneymiş...


Kız kardeşime hedaaaye :)


 Deichmann' dan bot gibi kışlık ayakkabı gibi ara bir yeni ürünüm oldu :)
Bir de orjinal deri olamayan ayakkabılar için temizleyici aldım.
Ve evet, o dolmacık gibi parmaklı el benim.


Burcc' la YKM sport' da restgele girip de iki al bir öde kampanyasından çıldırıp aldığımız spor ayakkabı. Onun ki başka ve bence daha güzel. Ne de olsa komşunun çimi hep daha yeşildir :)


Bir hafta önce aldığım kiremit rengi gömlek. Nadia ve annem görünce çıldırır eminim, siyahtan başka bir şey giymediğime hep yakınırlar.


Yeni bir renk daha girdi gardrobuma.




Nadir yakaladığım indirimlerden Marks & Spencer ceket.
Giyimimi klasiğe çeviriyorum hadi bakalım rastgele..


Elektronik alışverişim de tamam.


Gözüm kapalı aldığım ilk kozmetik ürün. Burcc' da var ya, ordan biliyorum yane.




Termos bardak alma hikayesi de şöyle ki, hiç farketmeden (!!!!) yazın 9 kilo verdim, oruçta her ne kadar 3 kiloyu geri alsam da; 5 kg verince kendime alacağım ödüldü o.




Yaz boyu sadece iki kez bulabildim bende tartıyı :)