Elimizde yok, olunca da refah, huzur, mutluluk hepsini getirmeli...
not; yazıyı okumasan da video yu izle :)
"elinize ne kadar para geçiyorsa o kadar harcıyorsunuz..."
Misal sadece bir öğrenci bursuyla da yaşayan aynı insan, üstüne bir burs daha alıp bir de part-time çalıştığında da hep bir ay sonu getirememe, hep bir buhran dönemi yaşar...
Para azken öncelik yemek, içmek, barınmakken,
eline para geçtikçe buna kılık-kıyafet, kozmetik, kitap-dvd, dışarda sürtmeler, gezmeler.... eklenir kişinin zevklerine göre...
İki sene öncesine oranla şuan elime geçen para 2kat tam tamına...
Ama aynı tas, aynı hamam.
Sıfıra sıfır elde var sıfır !!!
Bilgisayarımı bile yaptıramadım :(
hııımmm (ben acılar kadınıyım...)
Misal son zamanlar ne zaman elime para geçse kenara atıyım dedim ama aksilik çıktı hep;
Lan biliyodum ezikliğimi de böyle yüzüme yüzüme çok ayıp oldu leyn !
Kapatmayı düşündüm blogu.
Sonra yüksek sesle söyleyemediğim şeylere tercüman olması fikrine tutundum bi şans daha verdim....kendime lan size değil hemen gülmeye başlama "çok da tın diye !" biliyoz herhal !
Ama Burcc kapattı blogunu...
Söylemesi ayıptır beni pek bi kıskanır kendisi...
Farz-ı misal;
Blogu kapatcam dedim benden önce kapattı, ben caydım üstelik...
Saçımı kısa kestircem diye gözümü kararttım benden önce gidip kestirdi, ben vazgeçtim hemde...
Öyle işte gidişine , İstanbul yolculuğuna "güle güle" diyim erkenden...
Şarkısı da bu olsun...
not; Allah'ım yaratan sen olduktan sonra hikmetinden sual olunmaz,laf asla ve kat'a bize düşmez ama bazı kullarından nefret ediyorum... Sebepsiz yere(mutlaka var tabi sebepleri de; basit...) (hem zaten nefret derken abartıyorum... hayatta kimseden nefret etmem ben..edemem...) Bu Emir'den de nefret ettim ben özellikle makina'da. Ama niyeyse bu şarkısı güzel geldi bugün....
Sıradaki yazılar;
*Bilgisayarım çöktükten sonra nasıl geri döndü -hiçbir şey yapmadan-.... Bir "ÖTEKİ TARAFA GİTTİ,GELDİ" hikayesi...
Günlerden öylesine bir gün işte. Gitmişsin sen, evde yalnız kalmışım, yeni anlıyorum. Kokun bile gitmiş artık heryerden. Senle sensizlik arasıyım yani...
Komşu kadın da soruyor;
"Hanım nerelerde? Göremiyoruz..."
'Ah bende en fazla sizin kadar bilgiye sahibim inanır mısınız? hah ha ha...' desem şaşkın bakacak biliyorum.
"Annemlerde diyorum "annesine gitti hanım..."
Hiç hanım hanımcık değildimn oysa sen, başkalarına hep hanım diye anlatıyorum seni. Geçen gün de bakkal teyze süzdü beni "naptın kadına?" der gibi. Ona inat çakmak gazı ve kibrit aldım. Nasıl korkup baktı bana bir görseydin; komikti...
Yalnız değilim ayrıca herkesin sandığı gibi, fesleğenlerim var saksıda. Biri yabani, biri süs. Aynı senle ben gibi. Ben erkeğim diye süs olanı sana atfetmiyorum kusura bakma. Sen yabani olandın. Kokun daha bir fazla, keskin, boyun biraz daha uzun, köklerin, dalın daha bir kalın, güçlü,doğal, daha fesleğen gibi, olduğun gibi... Benim manyaklıklarım vardı; başına vurulunca koku veren, boyuna değil, içine büyüyen, daha sahte, taklit, olduğum gibi...
Aynada yalnızlığım yalnızlık sadece... Ben' in yanına ilişecek bir varlık bulamıyorum . Çatlak papağan hala aynalardan korkuyor. Omzuma alıp ayna karşısına geçiyorum. Uçuyor, "puf !" oluyor... Sen gibi...
Sargısız-merhemsiz yaralarım var; kanamıyor, garip. Telaşsız-yorgun nefesim var; durmuyor, garip. Garip her şey birkaç gündür. Kapıcının ifadesi garip (seni beğenir, çöpleri senin çıkarmanı, kapıya senin bakmanı severdi bilirim), ev garip, yatak garip...
Yaşanmışlıklar bile garip; hiç var olmamışlar gibi, belli belirsiz.
Gördüklerim garip, göremediklerim ise daha bile fazla garip...
Aklımdan geçenler bile garip, varla yok arası, benle sen arası, ikimize iki adım kala yokluk arası, kapkaranlık sanki tavan arası....
Ben gelmesem de sen gelir misin bana? Umutla mutluluk arası, yeminle yalan arası, gidişle dönüş arası, nimet gibi ekmek arası....
Gözünüz görmez, kalp çarpmaz, soluk almazsınız ki veresiniz....
Farkında olmadan boşluğu doldurmaya başlarsınız,
Ancak boşluk tamamen sizle dolunca çıkabilirsiniz çünkü.
Hey! unutmadan... ne atarsanız içeri, çıkışta o olay bekler sizi...
İyi boşluk, sıcak boşluk, aydınlık boşluk, rahatsız edici boşluk, kaos boşluk, sessiz boşluk, ıpıssız boşluk, karanlık boşluk ve bomboş bir boşluk...
BEN'in ŞİMDİKİ ZAMAN kipinden öncesi kocaman, devasa hacme sahip bir zifiri boşluk haliydi. O kadar boş ki, normal insanlara göre fazla uzunca (ve ben kesinlikle normal bir insanım...) ve diğer boşlukları kıskandıracak derecede dolu dolu bir boşluk... Öyle ki orada ben bile yoktum.
Karanlıktan çıktım ama neden? Boşluğu bitirdim ancak niye? Çıkışı gördüm ben de ne zaman?
An gelir hiç doğmamış olmayı, dünyaya ayak başmamış olmayı dilersiniz ya... Hani ana rahmine dönüp, kıvrılıp uyumayı istersiniz... Boşluk bitince neden bitti diye yedim kendimi ben de. Çıkışı görünce geriye baktım, köprüler yanmıştı o karanlık tünele giden.
Karanlığı da sevmemiştim, bu yalancı florasanlardan ise nefret ettim. Başıma gelenleri anlatayım size ancak bir mum yakıp da oturun yanıma... Karanlık yutmasın sizi. O mumlara bir ihtiyaç nedenim de umut olsunlar bana... Zira kendimi kendimden söküp atasım, bedenimi yağmalayasım var. Kendimden nefret/lanet ederek, hergün ağlayıp zırlayarak ve dahası zırvalayarak geçiyor günlerim.
"Neden ölmüyorsun?" diyorum.O sevdiğin var ya, o boşluk, ölünce onun babasını görürsün. Öyle boş ki baş da eğersin, kabul de edersin.
Ama yapamıyorum... Kendimde o cesareti bulamıyorum...Bile bile, ölemiyorum bile...!
İçimin bir yanı hala karanlık o boşluktan kalan. Duygusuzluğum, tepkisizliğim, her şeyi kabullenişim bu yüzden. Üzerimden bir tır geçse tek kasım oynamazmış gibi geliyor. Yap diyorlar, yapıyorum; git diyorlar, gidiyorum; öl deseler belki kolaylıkla öleceğim, demiyorlar...ölemiyorum....!
İnsan hiçbir şey hissetmeden ve düşünmeden yaşayabilir mi diye sorarsanız, cevap karşınızda duruyor, hem de tahmin etmediğiniz kadar uzun zamandır. Boşluktan beri yani... İnsan hiç mi kızmaz, düşünmez, ağlamaz, hissetmez, kan kusmaz, üzülmez, dağilmaz, ağlamaz... Robotlaşmış ben yapamıyorum hiçbirini... Kabullenişimi siz bile kabul edemeyeceksiniz...
Yavaş yavaş ölen bir zombi, lanetliler kraliçesi, uğursuzun önde gideni anlatıyor, duyduk duymadık demeyin...
Mumları da kendinizi de hazırladıysan biraz daha yaklaşın şimdi...
Bu erkekler harbi öküz yaaaa...
Yaşamalarının, dost edinmelerinin, aşık olmalarının, hala aşık olunmalarının açıklaması yok yani!
O derece...
Ben size bir hikaye anlatayım, sizde düşünün hadi;
Bir gün bir kız -adı Şeker Kız Candy olsun,
Bir arkadaşıyla buluşmak için bir kafeye gider ve arkadaşı zaten evvelinden gelmiş başka arkadaşlarıyla oturmakta.
Candy çocuklarla tanışır ve bir tanesini görür görmez beğenir...
Vurulmuştur kısaca.
İlk görüşte vurgun mu kalmış, o neymiş öyle derseniz, Candy'nin adı gibi içi de ruhu da kalbi de süpersonik şekerli olduğunu söylemeliyim.
O ağlarken şeker damlar yanaklarından, elleri baston şeker, yanakları elma şekeri, gözleri kestane, burnu düdük, teni pamuk şekeri.
Karşısındaki çocuğun yanaklarının kırmızılığı vurmuş onu önce, niyeyse Candy hala böyle şeylere takıntılı, evet.
Gülüşü hoşuna gitmiş, gülüşü çocuk gibi, gülüşü pırıl pırılmış....
Candy herkesi kendi gibi sandığından, bunları iyilik alemetleri olarak görmüş ve içi hemen kaynamış Öküzün evladına !
O gün durağa gidene kadar Öküz'le Şeker yanyana yürümüş, konuşamamışlar bile. Çocukta tık yok ama...-ee olabilir, normal..
Candy daha sonra bir arkadaşından numarasını almış Öküz'ün.
Msjlaşmaya başlamışlar.
Çocuk hemen yakınlık göstermiş, Candy de hissettiği duyguları göstermiş yavaştan ...
Bu arada Öküz, öküzlüğünü göstermeye yavaştan başlamış.
"Bir önceki ilişkimde çok canım yandı, korkuyorum...."
"Bir ilişkiye hazır değilim..."
"Seni kaybetmek istemiyorum..."
"Sen çok iyi bir insansın..."
Candy görememiş tehlikeyi, anlayamamamış safım.
Bir keresinde;
Candy yemek yapmış,
Öküz "karnım aç" demiş,
Candy "hımmmm" demiş,
Öküz "keşke hazır yapılmış olsa da yesem" demiş,
Candy "istersen gel" diye ağzından kaçırmış,
Öküz gelmiş...
Candy "hemen öyle evime çağırdım diye yanlış anlama, saat 9 dedi mi çıkarsın evden, burası bekar bir kız evi, boş anıma gelmese çağırmazdım bile seni" demiş,
Öküz gülmüş....
Yemek yemiş, oturmuş, sohbet etmişler...
Gel msj, git konuşma derken Candy çat diye "seni seviyorum" demiş
Öküz "hımmm demiş,
Candy "senden hoşlanıyorum" demiş,
Öküz "olabilir" demiş...
Candy arada kızınca "sen benim tipim değilsin bile" diyomuş,
Öküz gülüyormuş,
Candy "seni ne sevcem beee, sevmiyorum işte" demiş,
Öküz "oldu canım" demiş,
Candy "beni biriyle tanıştırcaklardı, o polisle bulışmaya gidicem" demiş,
Daha fazla yorum yapmıcam ders çalışamama, istediklerini yapmama durumlarına...
Bana bile KUS geldi çünkü...
AŞIK OLAMAYAN AMA UMUTLANDIRAN ADAMLARDAN;
Hayır yani niye umut veriyorsun o zaman...
Kafam karışık, bir ilişkiye hazır değilim, çok kırıldım korkuyorum deyip de eli, gözü, dili, tavrı başka olup kızları umutlandıran adamlardan...
Bu sadece erkek olmak zorunda değil, kızlardan da...
Ama benim özellikle şu sıra canımı sıkmış bir mevzu var;
Kod adı; öküzün evladı !
not; benimle ilgili bir durum değil bu tabii ki. benim Hüshüs'üm var.
*CANIMIN SÜREKLİ YİYECEK BİR ŞEYLER İSTEMESİNE VE BU İHTİYACI GİDEREMEMEME;
Yaş ilerledikçe ağız tadı da farklılaşıyor, daha kaliteli oluyor. Benim de canım antin kuntin şeyler çekiyo hep :(
*NEFRETLİK LİSTESİNİN KRALI
Bugün bu yazıya başlamama sebep durum;
herkesin söyleyecek bir şeyi var ama uzatmaya gerek duymuyorum ben daha fazla;
sadece;
üşüyoruz, ne kadar yakınsak da faturalardan yakıyoruz, yaktıkça ödüyoruz o faturaları. Biz ödedikçe de her ticari kafa gibi bu ürüne de zam yapılıyor sonra. Bitti bu yani...