12 Ağustos 2012 Pazar

GELİN - KAYNANA


Düşünün ki;
Zamanı geçmiş, engellenmiş, yarım kalmış bir aşkınız var. Sevdiğiniz kızı başkasına vermişler, yahut kız size hiç yüz vermemiş. Belki de zengin bir adamı tercih etmiş. Yahut aileler anlaşamamış ve ayırmışlar sizi gaddarca.
Düşünün ki;
Müthiş bir sadakatle her gün öğlen saatleri kapınıza gelip adınızı defalarca.. defalarca sesleniyor. Siz şöyle bir görünüp efendim diyene kadar susmuyor ve bekliyor.
Düşünün ki;
Herkes size “deli” diyor aldırmıyorsunuz. Belki gerçekten kafayı yediniz aç karnına, ne fark eder?  Hayatta tek arzu ve umudunuz O’nu görebilmek.
Düşünün ki;
Adını her gün seslendiğiniz o sevdalınız size acıyıp da bir iyi söz söylemiyor, bir güler yüz göstermiyor.. “İşim var be!” ya da “patladın mı be, ne var?” modunda yaklaşıyor size yalnızca.
Ve siz vazgeçmiyorsunuz… Vazgeçemiyorsunuz. Her şeye rağmen, her şeye meydan okuyarak aşkınızdan ve sadakatinizden geçemiyorsunuz.

***
Biz her gün öğlen saatlerinde “Hayriye! Hayriye!” diye seslenen birini duyuyorduk. Kardeşim saf dedi ki “abla bu bir adam yaaa. Geçen gün gördüm, belli ki engelli biraz.” Ben de oturdum böyle hülyalara daldım, aşk ve sadakat üzerine düşündüm falan.
Sonradan öğrendik ki; meğer bağıran çok yaşlı bir kadınmış. Gelinine bağırıyor. İşini yaptırmaya veya bir şey sormaya. Yazık çok yaşlı ve aklı biraz gelip- gidiyormuş. Biraz çocuk gibi. Tek başına bir iş tutamıyor. Bir de öyle meraklı ki sormayın. Yoldan geçen biri oldu mu, gelini Hayriye’ye seslenip nereye gittiğini, onun kim olduğunu vs soruyor.
Gelin Hayriye de genç değil haaa. Kadın gelmiş 50sine falan. O da yorulmuş artık ve haliyle misal halı çırparken seslenilince koşuyor geliyor, “yoldan geçen filanca nereye gidiyor, şu aşağıdakiler ne konuşuyor?” deyince o da kızıyor. İkisinin işi de zor. Allah ikisine de sabrını versin….

En iyi gelin kaynana bile bir şekilde kırılır, darılır, küser, kızarmış. En ufak bir şeyi unutmaz, yıllar sonra bile taa kaç yıl önce kaynanam bana bunu dedi denirmiş. En iyi kaynana bile “gelinim bana bunu yaptı yada yapmadı “diye içinden geçirirmiş. Ben hep “niye ki yaaa!” falan derdim.  Meğerse bu bir peygamber lanetiymiş. Ve bilmem bilir misiniz ama peygamberlerin duaları ve haliyle bedduaları tutar.
Hz. Nuh’un kavmine lanet geleceğinde, Allah önceden haber veriyor Nuh’a. “Bir gemi yap. Falanca zamana da insanları içine yerleştir yoksa sizde sele kapılır, yok olursunuz” diye.
 Nuh peygamber  de gemiyi yapmış. Haber verilmiş ona; “Bir ateş yak. O ateş kor olunca insanları gemiye almaya başla.”(İnsanları son anda alacak ki gemiye, kafirler olayı çakmasın. Arbede yaşanmasın.) Nuh, sahile yakın bir arkadaşının evine gelmiş, gemiye gitmek yakın olsun diye. Demiş ki ev halkına; “ben dün çok yoruldum, hazırlıkla geçti zamanım. Şimdi biraz yatayım ki dinleneyim. Ancak ateş kor olunca bana haber verin, uyandırın. Geç kalmayın sakın haaa! Yoksa bizde sele kapılır, helak oluruz”. “Tamam”, diyorlar. “Sen yat, biz seni uyandıralım.” Ateş kor olunca evin gelini annesine gidiyor.
-Anne, vakit geldi. Hadi Nuh’u uyandır.
-Niye ben uyandırıyorum? Git sen uyandır!
Nuh peygamber  çok asabi, çabuk sinirlenen fevri bir adammış. Uyanır da, uyku sersemliğiyle kızar, bağırırsa diye korkmuş kadınlar.
Sen uyandır, ben uyandırmam, sen git, ben neden gideyim diye bir kavgaya tutuşmuş ki bu iki kadın. Bağrışmaya uyanan Nuh çok kızar. “İnsan böyle mi uyandırılır?” diye… Sonra bir de bakar ki ateş kor olmuş, geçmiş. Neredeyse köz oluyor. Daha da çok kızmış, öyle sinirlenmiş ki;
“SİZ CEHENNEME KADAR BÖYLE ÇEKİŞİN EMİ !!!” demiş.
Bir peygamber bedduası olduğu için Allah bunu kabul etmiş. Ve o zamandan itibaren her gelen gelin- kaynana bir şekilde anlaşamaz….
Çaydanlığı da gelin- kaynanaya benzetmesi yapılır, duydunuz mu hiç? Alttaki kısım kaynanadır. Kaynar durur. Demlik ise gelindir. O kaynayan suyun üzerinde dura dura zamanla demlenir, olgunlaşır.
Devamı da var; çay bardağı ise damat gibidir. Birazı anneden gelir, birazı gelinden. Çay kaşığı görümce gibidir. Gelir arayı karıştırır karıştırır gider. Şeker ise torunlar gibidir. Evin en tatlıları onlardır.

Öyle işte…
  Tüm aile bireyleri iyi geçinmeniz dileğiyle.
 Formülü kolay; Büyüğe saygı, küçüğe sevgi ve bolca SABIR….


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder