12 Ekim 2012 Cuma

HAYALİ DİYALOGLAR...

Yine nevrotik damarım tuttu... Ufak- tefek diyaloglar;

*Kadın; "Tam bir hıyarsın !"
Adam; "Doğrudur... İşte bu yüzden vejeteryanlar çekiliyor bana..."


*Adam; "Sana kendimi tamamen bırakmaya geldim bu kez... Öyle üç-beş gün durup kaçmak yok... Sensizliktense senle sıkı sıkıya bağlanmayı tercih ediyorum. Gözümü kapatıp kendimi sırtüstü sana bırakacağım."
Kadın; "Kolumu kanadımı defalarca kırdın. Öyle ki artık kendini bıraktığında seni tutabilecek kollara sahip değilim. Üzgünüm... Yerdesin tepetaklak !!! "

*Arkadaşıyla konuşan bir adam, alaylı;
"Utanmadan çıkmış karşıma hatun, itiraf ediyor; "beni seviyormuş" Eeee yani napıyım biladerr ya? İtiraf etmenin bir amacı vardır, karşındaki de seninle aynı duygu ve düşüncede olacaksa yaparsın. Karşılık verme ihtimaline karşı yapılır lan itiraf. Ne bekliyor ki bu hatun benden, karşılık mı? Hah !"
 Aynı ortamda bulunan kız bu konuşmayı duyar ve adamın karşısına dikilir, gözlerinde tiksinti;
"Yok canım o öyle değil ! Şu ahir ömrümde rekorlar kitabına bir konuda bari girebileyim diye sana duygularımı anlattım. Çok didaktik bir yapım olduğundan, millete ders olsun, ibret-i alem olsun diye itiraf ettim. Senin gibi birinin bile bir seveni olabilir, böyle bir hataya her kul düşebilir. 'No problem, yolunuza devam edin yani' mesajımın görsel halisin sen !!!!!! "

*Gözlerinde göremediğim, kalbinde hissedemediğim "ilgi" diline düşmüşse ne olmuş yani, kanmam mı gerek? Bu dünyada kör olup portre çizen, sağır olup senfoniler yaratan, suçlu olup da hakimlik yapan, hasta olup doktorluk eden insanlar var. İşte sen bu türün - +mış gibi yapabilenlerin - en nadide örneğisin !!!

*Adam, kadınla aylar sonra karşılaşır. Kadın sorar;
"Nasılsın?"
Adam cevap verir;
"İyiyim teşekkürler, yoğunum biraz. Sen nasılsın?
Kadın; "İyiyim... Yoğun derken?"
Adam; "Haaa o mu? Yeni bir araştırma konusuna başladım. Şöyle ki; 'doktor sorar; "idrarın ne renkti? en son ne zaman tuvalete çıktın? miktarı? ne renkti?" Cevabını herkes verir zannımca. Demek ki neymiş; insanoğlu kendinden ayırdığı bokuna ( ! ) bile bir kez bakıyor... Sen giderken bana son bir kez dönüp bakmadın bile!!!' Bu konu hakkında çalışıyorum. Yani zor...yani oldukça yoğunum..." 

Son Zamanlar Kitaplar...


 Barney 'den ilk önce Burcc bahsetmişti. O da birinden ölümünü duymuş bahsetti falan. O gün bir- iki yazısını okudum ama tipik çapkın yazılarından çok (evet kızlar çapkınları ve çapkınlık hikayelerini sever; çünkü içten içe bir çapkının kendisine aşık olacağını veya istese bir çapkını kendisine aşık edebileceğini haliyle uslandıracağını düşünür. Ya da her çapkının an gelip durulacağını ve buna sebep olan aşkın romantikliğini merak eder, dinlemeyi sever. Avı ne kadar büyükse bundan o kadar zevk alır. "En büyük romantikler, en iyi aşıklar, eski çapkınlardan çıkar" teorisine inanırlar.) kadınlarla garip bir münasabeti ve alıp veremediği bir davası var gibi geldi bana. Aurasını sevmedim, okumadım. Zaten inat edip (kendimce ölümüne şüpheyle bakanlardanım) bir kaç açığını bulmak için karıştırmıştım o gün. Erkek kardeşi yazı yazdı, eski bir yazısında evin tek erkek çocuğu olduğum için... diyor... Askerlikle ilgili ikilemi var falan...
 Neyse blog yazmaya başladığında kimse taahhüt-name imzalamıyor. Kimi sessiz sedasız bırakabilir, kimi veda edebilir, kimi küfrü çeker gider, kimi de bir senaryo üretip biter... Kimin canı ne istiyorsa yapar, herkesin kendi tercihi...

Bu ay kütüphaneden Dorian Gray'ın portresini aldım. Bir sayfası feci tanıdık geliyor, ama ben bu kitabı ilk kez okuyorum lan diyorum kendi kendime.
  not; Ders, önemli bilgi vs değil de ayrıntılar, saçma sapan bilgiler, bazı sahneler, en saçma anılar, kokular vs. kalın punto, altın harflerle kafama kazınır. Sibel (kuğzu'm benim) diyor ki tanıdığım en ayrıntıcı, hafızası iyi insansın yaaa nasıl aklında kalıyor bunlar? (eskiden eski ev arkadaşı Pınar'la kıyaslardı ama en son bu bahis geçtiğinde -en iyi- sıfatını bana layık gördü.)
İşte benim de aklıma takıldı nerde gördüm diye, takip ettiğim hatta bir- iki okuduğum blogları bile açtım baktım. En son Barney' de geldi aklıma bir kaç gün ard arda açtım baktım, yok bunda değil diye kapattım eski yazılarına sinir olup bazılarına feci hak verip bazılarına gülüp ya da utanıp :)

Yine bazı yerleri araştırdım ve sonunda  onun da bloguna bakarak buldum bugün... Hatunlar ve kitaplar diye bir yazısı var. Kitap okuyan daha doğrusu popülerite vs gibi şeyler için kitap okuyan ve bunu paylaşan kızları eleştirdiği bir yazı (okursanız anlarsınız) Ancak kitap okumayla ilgili eleştirdiği bir  yazıda pek de okunmayan müthiş kalite bir kitaptan feci alıntı yapmış, güzel uyarlayıp iyi monte etmiş, değiştirmiş bazı yerleri. Kendi içinde eppeeey bir çelişkisi var bence yazının. Ve de hiç alıntı gibi değil kendi laflarıymışçasına süslemiş yazıyı... Neyse...



İşte bu da kitap ve gamlı baykuş ayracım :)


Yine kütüphaneden araya çeşit olsun diye aldığım Paulo Coelho, Portobello Cadısı... Şimdilik iyi gidiyor, Hele D. Gray'e göre gayet hızlı okunuyor tarafımca.


Bu da konu bütünlüğü sağlayan cadı ve kazanı temalı ayracım.


Çapkınlık dedik, kitap dedik bu kitaptan da bahsedeyim. Dorıan Gray'den önce alıp okuduğum kitap; Don Juan'ın Kayıp Günlüğü...
Ve aşk temalı ayracım :)



Don Juan efsanesi defalarca farklı kurguyla değişik sanat türlerinde -film, roman, efsane vs- ele alınan bir konu. İzlemediyseniz misal şöööyle bir film var.
Başrol benim Don Juan'ım olan Johnny Depp.



Neyse..
Bu kitap da güzel kurgulanmış. İşin içine İspanya'nın o dönemdeki sosyal yapısı, engizisyon mahkemeleri, aldatmalar, evlilikerin iç yüzü, kadınların ilgiye muhtaç yönleri, baskı arttıkça gelişen isyan duygusu ve getirdikleri gibi konulara değiniyor yazar.
Ve tabi aşık olan Juan'ın durulmasıyla okuyucunun kalbine umut vaat ediyor (okuyucuların kadın olduğunu bildiğimden yukarıdaki çapkınlığa bakış açımıza ithaf edilmiştir)

Don Juan'ın Kayıp Günlüğü kitabının yanında çeşit olsun diye de "Yanılsamalar Kitabı" vardı Paul Auster'den. CAN yayınlarından gidiyorum, bakalım...


Öyle iştee. Son iki haftadan kitap durumu bu.
Etüt merkezinde öğretmenlik yapıyorum bilindiği üzre. En fazla üstünde durduğum konu kitap okuyun...
Tabiii başkasını uyarıp, beylik laflar edip de kendin aksi davranamazsın! Ben de bu prensibime uyuyorum...

Beğendiği bir kaç lakırdıyı yazmadan bitmez bu yazı arkadeş...

* Ruhumu onların sığ, meraklı gözlerinin önünde sergilemeye hiç niyetim yok. Yüreğimi onların mikroskoplarının altına asla sermeyeceğim !!!

* Basil ; "Sen düne geçmiş mi diyorsun?"
Harry ; "Aradan ne kadar zaman geçmiş olmasının ne önemi var? Ancak sığ kişiler bir duygudan kurtulabilmek için yıllarca beklerler."
(Dorian Grey'in Portresi- Oscar Wilde)

* Çok sevdiğimiz birini yitirdiğimiz zaman duyduğumuz derin acının biricik avuntusu 'en iyisinin bu olduğu'nu umut etmek belki de...

* Klasik bale yapanlar neden parmaklarının ucunda dans ederler biliyor musunuz? Aynı anda hem yere değiniyorlar, hem de göğe erişiyorlar da ondan.
(Portobello Cadısı- Paulo Coelho)

* Erkekler, kadınların sahip olduğu güç hakkında çok az şey bilirler. Kendi duygularına hakim olmak en güçlü yanlarından biridir ve bu konuda erkeklerin hayal edebileceğinden çok daha iyidirler...

* Korku bir hırsızdır; hayatını çalmasına izin verme...
(Don Juan'ın Kayıp Günlüğü)


11 Ekim 2012 Perşembe

DOĞUM GÜNÜ'N...





Biz 5 kardeşiz. İki ablam ve iki küçük kardeşim var. Ortanca çocuk olmak zordur kalabalık ailede, benim için de öyleydi. Ablamlar genç kızlık sorunlarıyla boğuşur, dedikodu yapar, aynı kafada konuşurlar; küçüklerim ise yan yana ikiz gibi beraber dolanırlardı. Ben "orta direk şaban"dım. Ancak benim bir ablam var, isim olarak artık tanıyorsunuz; Nadia...


O hep çocuk kalabilenlerden... Bizim ailede ilk üç çocuk olgundur; son iki zibidi daha ham !!! Benim için de biraz çocuk gibi deseler de ben hep olgun olduğumu düşünürüm... Ama işte bizim evin gamlı baykuşu -diye biri olacaksa illa- sessiz, sakin çocuğu ablam-DI. Öyle görürlerdi hep. Ailem hala öyle görür. Ya da akrabalar. Ancak o çocukçaydı. Ergenlikten sonra abla benmişim gibi hissettiğim çok oldu ona karşı.

Ama onun bir deli damarı var -bütün ailede olduğu gibi-... Benim deli damarımda nevrotik-şizofreni varsa onunkinde de hiperaktivite ve melankoli (nassıl aynı anda olabilir derseniz ben bilmem; ona sorun...) var..


Büyüklerine pek saygılıdır bebeğim. Sabah uyanınca da pek bir mahmur, pek bir güzeldir...



Latin güzeli diyorum ben ona. Teni böyle "kımıl kımıl" :) Eski yazılardan karıştırın, kımıl kımıl ne demek bi bakın bence...




Ahh endamına kurban !!! Annem ve tabi ki Nadia, sürekli siyah giymemden yakınırlar. Hatun genççç ya baksana ... Genç demişken sen kaç oldun gı şimdi? Söyleyip seni elaleme rezil etmeyeyim dimi :) Ben mart 90'lıyım; o da benden bir ay önce doğmuş varsayın siz, güzelimi üzmeyelim...




 Evvet ben ve ablam. Benden genç durur evet, benden güzel durur evet, benden zayıf durur evet ( ! beni kilo sorunuyla tanıştıran, şimdi de "senin yüzün güzel, sana kilo yakışıyor" edebiyatının nobel ödülü sahibi ) benden iyi niyetli durur evet ve utanarak diyorum ki ailesini benden daha çok sever durur evet... İş bu yüzden onun yüzü net benim ki saklı :)






DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN BEBEK... BİLSEN SENİ NE ÇOOOK ÖZLEDİM...




                                   


not; Burcc fotolara bakıp ablanın tanıtım yazısı gibi olmuş dedi. Beğenenler olursa bana ulaşın bebekler :)
 Kısmeti ömrünün heeer döneminde pek bir açıktır daaa, kendisi.... devamını onunla tanışırsanız öğrenirsiniz.

Öpüldünüz..
Her nerede yaşıyor, yaşatılıyor ve okuyorsanız..



1 Ekim 2012 Pazartesi

BİZ ÖĞRENCİ EVİ MİYİZ LAN ?




Öğrenci evi deyince akla gelen ilk görüntü ve kanı buysa tamameeennn yanılıyorsunuz.
En azından Burcc 'la ben bu tabunun taban tabana zıddıyız...

bu yazıda  bahsettiğim ve sık sık tekrarına nail olduğumuz bir temizlik anlayışımız var...
Haftada bir gün odalarımızı ve banyo-wc- salon- mutfak temizliği yapıyoruz.

Haftada bir gün pazar arabamız ve biz pazara gidip baya bayaaa ! alışveriş yapıyoruz. An geliyor tüm harçlığımız pazar ve market alışverişine gidiyor. Pardon yaaa an geliyor mu dedim? her zaman dicektim, dilim sürştü...

Arada sırada teklese de (canımız çeker de dışarda yemezsek) düzenli yemek yapıyoruz. Arada sırada teklese de (yorgun ve üşengeç olduğumuzda) her akşam bulaşık yıkıyoruz.
Evde anam babam usulü yemekler pişer, fasulye, patlıcan, çorba, pilav, kabak, et vs. neyse de SARMA, ISPANAK, DOLMA, VE HATTAAA KABUSKA bile pişer bizde.... 

Düzenli çamaşır makinesi çalışır, çöpler boşaltılır...

Evimizde ütü, ütü masası, yüklük, (bir ara) 36 parça yemek seti :) , (bir ara) 6'lı dondurma kupları, (yine bir ara) 6'lı şarap ve 6'lı şampanya kadehleri, anaane koltuk örtüleri, misafir terliği, misafir havlusu, misafir örtü, yorganı ve yastığı gibi her öğrenci evinde bulunmayan şeyler var.
Ve tabiii bir de çift kişilik yataklarımız :)

Bizim kütüphaneye gidişimiz bile böyle, parka gidişlerimiz bu şekil....


Doğum günü kutlamalarımız da bu kıvamda....

Yurttan gelen arkadaşlarımız, yakınlarımız, daha kötü şartlarda yaşayan ev'li arkadaşlarımız :) evimize girince mest olurlar (çok mu zengin-havalı- burjuva takılmaya başladım ben yaaa)
O sebeple evimize biri gelince kesinlikle bardak neyim kırılır evde, nazar değer yani...



O kadar da mükemmel değiliz ama yaaa... Rahat olun...
Biz de arada öğrenci oluyoruz.



Bir- iki kez evde böyle masalar kuruldu...

Burcc 'un koymama izin vermediği (çünkü yine meşhur :)  pembe pijamalı halinde)  ""evde masa tenisi"" modunda hallerimiz oldu...

Bir de iki makine üst üste yıkanınca salonda oluşan kurutmalık görüntüsü pek hoş değil... 

Öyle işte, biz de naçizane, kendi yağında kavrulan bir öğrenci eviyiz nihayetinde...

not; haaa unutmadan, benim bu yazıya asıl başlama sebebim;
Bugün pazardan 5 kg domates alıp kışlık konserve domates kaynattık, onu diycektim.... Öğrencilik işte naparsın???
:) 


Bu yıkadığımız kavanozlar (evet biz içindekini yedikten sonra cam kavonozu atmayıp yıkayan öğrencilerdeniz)



Bu kaynayan domateslerimiz...
(Tabi önce robottan geçirdik, ve evet bizim robotumuz, blendırımız, narenciye sıkma makinemiz, közmatik denen şeyimiz, küçük tüpümüz ve bozuk olmasa elektrikle çalışan grill imiz de var...)



Bu da domateslerimizin son hali :)

Domatesin kilosu 50kuruşken bence alın, sizde yapın... Kışın tatsız tuzsuz bişeye benzemezken, kilosu 4,5 - 5 tl iken hiiiç domates alasımız gelmiyor, ona para vermek evlat acısı gibi koyuyor...


not; artık öğrenci evi esprilerine ve bugün okulda yapılan şahsıma hakaret saydığım ev eleştirilerine ne kaadaaan sinir olduysam bildiğin 5 yaşında karşımıza geçip "Baaaakkk, benim bundan vaaayyy, sende vay mıııı?" diye hava atmaya çalışırken arkasından alay ettiğimiz bebe triplerine girdim...

Affola...